Yine bir “Bilişim Vadisi”
kuruluyor
Dr.
Ertuğrul AKBAŞ
Türkiye
son 14 yıldır “Teknokent” kuruyor. Yine
bir “Bilişim Vadisi” kuruluyor haberinde
“Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Türkiye’nin 2023 hedeflerini yakalaması
noktasında Bilişim Vadisi’nin büyük katkı sağlayacağını belirtti.” yazıyordu.
“Bilişim vadisi nedir? Nasıl kurulur? Bu
konuda bilgisi olan var mı?“ sorusu sanırım 14 yılın sonda hala geçerli bir
soru.
Elinde
çekiçten başka aleti olmayana tüm meseleler “çivi” gibi görünürmüş. Biz de
biraz bu sebepten olsa gerek, tüm projelerimizi dönüp dönüp en iyi bildiğimiz
alana taşıyoruz: bina dikmek!
Sihirli
çubuğun mucizesini bile inşaatta arıyoruz!
Hâlbuki
özellikle insan odaklı tüm işlerde, adeta bir anayasa maddesi gibi benimsememiz
gereken genel bir prensibimiz olmalı: binadan önce, eşyadan önce, her şeyden
önce “insana” yatırım.
Sadece
bina ve bölge yapmakla hiçbir şey olmayacağını neden anlamak istemiyoruz acaba?
Bu
gelişmeye sağlayacak insanlar neden yetişmiyor. Mesela neden PISA
değerlendirmelerinde OECD ülkeleri arasında orta öğretimimiz son sırada? 200 den fazla üniversitemizle övünürken ilk 500 e 5 tane üniveriste sokmakla iftihar ediyoruz. Nerede Nobel ödülleri, Nerede patentler?
Bu
konuda Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu Kompleks Metabolik Hastalıklar
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in tespitlerine kulak verirsek
eleştirileri benzer: Türkiye'de 'GSYH'nin % 2'sinin AR-GE fonlarına ayrılmalı'
şeklindeki kanuni zorunluluğa dikkat çeken Hotamişligil, 'Bütün Avrupa
ülkelerine göre çok yüksek bir oran. Eksik olan kritik kütlenin eksikliği.
Projenin ortaya çıkmıyor oluşu. Örneğin, bugün TÜBİTAK elindeki fonları kişisel
araştırmalara aktaramıyor hala. TÜBİTAK'ın elindeki fonlar şu anda taleplerle
buluşamıyor.
Türkiye'de
bilimin gelişememesi sorununun ekonomik olmadığını vurgulayan Hotamışlıgil.
şunları kaydetti: "Türkiye'de bilimsel ekosistem oluşmuyor çünkü
üniversite içinde bir hiyerarşinin parçası olarak çalışıyorlar. YÖK bir özel
üniversitenin (Özyeğin Üniversitesi) mütevelli heyetine girmem için 6 ay
inceledi beni. Bir düşünün, ilkokul diplomamı istediler
Yukarıdaki
bilgilerden de anlaşılacağı gibi AR-GE ye kaynak bulmada bir sıkıntı yok, para
bol.
Yılda
6.5 milyar $ ile Ar-Ge desteğinin milli gelire oranı %1'e yaklaşıyor. Hatta
Türkiye'de 'GSYH'nin % 2'sinin AR-GE fonlarına ayrılmalı' şeklindeki kanuni
zorunluluğa rağmen Dünya Patent Raporu’na göre
(2011) Türkiye’de 3.357 Patent
başvurusu yapılmaktadır. Bu rakamlar ABD’de yılda 490 bin; Çin’de 391.
Devlet
AR-GE için bütçenin %1 ini dağıtıyor ama alınan her 100 patentten 96 sını
Türkiye’de faaliyette olan yabancı şirketler alıyor [
http://gundem.milliyet.com.tr/100-patentten-94-u-yabancilara-ait-/gundem/ydetay/1771434/default.htm
].
O
zaman akla şu 5 soru geliyor
1-Devlet
bu bütçeyi dağıtırken ehliyete değil de başka ilişkilere mi bakıyor?
2-Devletin
nitelik seçiminde problem mi var?
2-Bu
bütçeleri Türk şirketleri kitabını uydurup alıyor ama patente dönüştürmüyor mu?
3-Türk
şirketlerinde bu altyapı yok mu? Yok ise bu AR-GE Bütçelerini nasıl alıp
harcayabiliyorlar? Denetim Yok mu?
4-Al
parayı verdim AR-GE yap demekle AR-GE olmuyor mu? O zaman devleti yönetenler
neyi eksik yapıyorlar?
Buraya
ayrıca Sabah gazetesi yazarı Şeref Oğuzun tespitlerini de ekleyebiliriz.
[
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/oguz/2014/02/01/arastiriyoruz-ama-gelistiremiyoruz ]
AR'aştırıyor
fakat GE'liştiremiyoruz;
·
Zira farklı olandan
korkuyoruz.
·
Bize benzemeyenden
nefret ediyoruz.
·
Düello yerine pusu
kuruyoruz.
·
Akıl yerine
kurnazlığı seçiyoruz.
·
Sabır yerine telaşa
kapılıyoruz.
·
Merak yerine biatı
seçiyoruz.
·
Bilgi yerine kanaat
ile yetiniyoruz.
·
Özgün yerine
taklide sapıyoruz.
·
Kazan yerine kaybet
tuzağındayız.
·
Ödül yerine cezayı
benimsiyoruz.
İş
yapma tarzımız ve kültürel engeller yetmiyormuş gibi, bize icat çıkarmak için
verilen para ile çakallık yapıyoruz.
Ar-Ge
parasıyla dövizi çıldırtıyoruz.
Ar-Ge
parasıyla repo yapıyoruz.
Ar-Ge
parasıyla kendi devletimizi dolandırıp duruyoruz.
Ar-Ge
parasıyla icat çıkarmıyor, şeytani inovasyon yapıyoruz.
Tam
da bu sebepten sizin "cari açık" dediğinize ben "akıl ve vicdan
açığı" diyorum.
Netice;
Ar-Ge'ye destekten vaz mı geçelim? Asla…
Ancak
vahşi sulama yerine damla sulama modelindeki gibi verdiğimiz teşvikleri daha
akıllı izleyelim, ölçelim, bilelim yönetelim...
Bunların
dışında bir de AR-GE desteklerinin RANT boyutu var.
Bu konuda en can alıcı eleştştrileri sunanlardan birisi süreçleri yaşamış birisi olarak Salih Cenap: Teknokentlerde
sigorta ve vergi konusunda ciddi kolaylıklar sunulmaktadır ancak maalesef bu
sefer de devreye teknokent konseptinden rant devşirmeye kalkan aç gözlü
üniversite veya teknokent yönetimleri ile bu imkânları “küçük” firmalara
“yedirmemeye” kararlı büyük şirketler giriyorlar. Yüzlerce çalışanı olan büyük
iletişim şirketleri, bankalar sözüm ona Ar-Ge faaliyetlerini vergiden muaf
tutabilmek için teknokentlerin neredeyse tüm ofislerini adeta işgal ediyorlar. Teknokentlere
gösterilen rağbeti fırsat bilen üniversite yönetimleri bu ofislere kira, ortak
giderler vs.. bedelleri ile piyasanın
çok üzerinde fiyatlar istemekte . Böylece genç girişimcilerin sırtına küçücük
bir ofis için aylık binlerce liralık bir fatura konulmuş oluyor.
Sistemin
bürokrasisinin yanlışları da cabası.
Maalesef
devletin usandırıcı bürokratik mekanizmaları AR-GE sürecini fikri olan gençler
için çileye çevirmektedir.. İstenen proje dosyalarının oluşturulması,
sunumların hazırlanması, kabul aldıktan sonra para alabilmek için istenen
evrakın takibi, resmi yazışmaların yapılması başlı başına ayrı bir iş haline
gelmektedir. Bu işler o denli detaylı ve vakit alıcıdır ki mesela sadece
TÜBİTAK projeleri hazırlamak üzere müstakil firmalar kurulmuştur.
Genç
girişimci bu bürokrasi ile mi boğuşsun ?, AR-GE sini mi yapsın? Yoksa zaten
olmayan bütçesini bu işlerle uğraşan firmalara mı harcasın?
Dolayısı
ile gençleri cesaretlendirmek yerine onları sığınacak limanlar bulmaya
itiyoruz. Bu da problemin sosyolojik yani. Bu liman genellikle GSM firmaları,
Bankalar gibi AR-GE yapmayan dolayısı ile gençleri AR-GE ve ürün fikrinden
soğutan yerler oluyor ya da bu gençlerin çok zeki olanları yurt dışına çıkıyor
bir daha gelip Türkiye’de girişimci olmayı denemiyor ya da en kötü memur olup
çıkıyor.
Her
tarafa teknoparklar kuruyoruz. Amaç Silikon vadisi olmak. Silikon vadisini bir
inşaat ve vergi muafiyeti olarak görmek çok yanlıştır. Böyle bir projenin
arzulanan amacına ulaşma şansı yoktur. Silikan vadisi konseptinin bir kültür ve
yaşam tarzı olduğunu bilmek lazım. En iyi olup en iyiyi bilmeden çeşitli vergi
muafiyetleri ve desteklerle 10,15 yıl bir teknoparkta kalarak AR-GE kültürü
oluşmuyor. Devlet balık tutmayı öğretmiyor. Herkese balık dağıtıyor. Kimisine
büyük balık, kimisine küçük balık.
Silikon
vadisi demek girişimci kültürü demektir
Silikon
vadisi bir ekosistemdir.
Silikon
vadisi aynı zamanda bir finansman makinesidir.
Ayrıca
denemekten kaçınan bir toplumu defalarca deneyebilen bir kültüre evirmenin
adıdır Silikon Vadisi.
Sorulara
devam edersek iş adamları ve müteşebbisleri bu kadar RANT ve yolsuzluğu
alıştırırsak vahşi sulama ile bütün suyun kendilerine akmasını isteyeceklerdir.
[http://www.radikal.com.tr/yorum/turk_saginin_atar_damari_yolsuzluk_ve_rant-1168895
]
Ayrıca
bütün dinamiklerinizi Tuğla ekonomisi üzerine oturtursanız kimse akıl ve ter
ile para kazanmaya yönelmez. İltifat marifet ilişkisi daima hatırda tutulmalı.
Bütün
bu süreci yönetecek bürokratlar aranırken AR-GE meselesinin “teknik” bir iş olduğu, idarecinin “teknik” işlerden
anlamasının gereksiz olduğu, ihtiyaç duyulan teknolojinin “parası bastırılınca
alınabileceği” yanılgısı da bizi Bilişim Vadisi=İnşaat sığlığında patinaja sürükleyen
etmenlerden biridir.
Mehmet
Altan’dan alıntı yaparsak
“1998’den
günümüze tasarrufların milli gelire oranı yüzde 50 azalırken memleketin
şehirleşme oranı hızla artmış. Konut edinmek için yapılan harcamalar da bugün
yüzde 140 artmış durumda…
İmarlaşma,
hoştur, güzeldir, iyidir, yahşidir…Ama Bakanlar Kurulu’nun aldığı tüm
kararların yüzde 60’ını imar kararları oluşturmaya başlayınca, yerleşik
endişeler biraz daha kabarıyor.
İmarlaşalım,
amenna…Ama biraz da reformlaşalım, sanayileşelim, nano teknolojileşelim,
patentleşelim…”
Son
12 yılda Türkiye Cumhuriyeti yatırımlarının %46 sı inşaata olmuş.
Devlet
AR-GE desteği verelim bu desteği alanlar bir zaman gelir para biriktirir,
zengin olur gerçekten Ar-Ge yapar diye düşünürse tamamen hata yapar sadece
AR-GE yapabilme ışığı olanları da hazır paraya alıştırır ve bu hazır paranın
peşinde koşar hale getirir. Bunu yukarıda tuğla ekenomisi kısmında açıklamaya
çalıştığım şekilde devlet yaptı hatta 3. Köprüyü yapacak konsorsiyumdaki bazı
inşaat firmalarına 100 milyar TL lik devlet ihalesi verdi ama hala bu
konsorsuyum 3. Köprünün tasarımını Fransa ya ihale etti [
http://ekonomi.milliyet.com.tr/3-kopru-icin-finansman-sozlesmesi/ekonomi/detay/1758544/default.htm ]
[
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yavuz_Sultan_Selim_K%C3%B6pr%C3%BCs%C3%BC ]
Al
parayı verdim AR-GE yap demekle AR-GE olmadığını hepimiz kendi etrafımızdan da
teyit edebiliriz. Memleketimizin en iyi üniversitelerinin en iyi mühendislik
bölümlerinden mezun olanlar ya satışa kayıyor ya da yönetici pozisyonuna
geçmeye çalışıyor. Ve bunların hiçbirisi Türk sanayi şirketlerinde olmuyor. Ya
yabacı şirketlerde ya da Türkiye’de kurulmuş satış,pazarlama veya hizmet
sektöründeki firmalarda oluyor çünkü sanayici yok denecek kadar az. Olanların
da ne kadarı kendisi geliştiriyor ne kadarı yurtdışından ithal ettikleri üretim
ve imalat teknolojileri ile üretim yapıyorlar.
Mühendisler,
Türkiye sanayisizleştiği için mühendislik yapamıyorlar. Televizyon dizileri bir
gerçeği yansıtıyor. Toplum neyi seyrediyorsa, öyle oluyor.
[http://www.radikal.com.tr/yazarlar/guven_sak/turkiyede_muhendisler_ne_is_yapiyor-1116908
]
Üretimle
ilgili toplumsal algı bitmiştir.
Pek çok katma değerli sektördeki firma sahibi ya firmalarını satıp tuğla
ekonomisine geçmiş ya da kendilerinin ana faaliyet alanını tuğla ekonomisi
yapmıştır.
Bütün
bunlar politik olarak teknolojik ve mühendislik rekabetin nerdeyse “0” olduğu
tuğla ekonomisine yapılan yatırımın sonuçlarıdır. Belki birileri müthiş zengin
oldu, RANT VE RÜŞVET çarkı kuruldu ama karşılığında Üretimle ilgili toplumsal
algı bitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder