Bu Blogda Ara

10 Şubat 2018 Cumartesi

MİLLİ VE YERLİ, MİLLİ SİSTEMLER VE MİLLİ YAZILIMLAR ÜZERİNE KARALAMALAR


Yüksek teknoloji ürünleri ana konumuz. Yıllardır AR-GE ye destek ve milli sistemler konuşuyoruz ama son 10 yıldır AR-GE ye devlet tarafından devamlı artan şekilde verilen teşviklere rağmen yüksek teknoloji ihracatı hep toplam ihracatın %2 si [1]. Nedeni sanırım şu söz: evrensel olamayan milli olamaz //Prof Demirtaş. Burada küresel düşünüp ulusal davranmak lazım. Her şeyin Türk yapımını uzun yıllardır duyuyoruz ama globalde kullanan yok.
Aşağıda yazdıklarım ortalamaları ifade eder. 80 milyonluk ülkede tabi ki işini hakkıyla yapanlar vardır ama bunların toplamı ortalamayı oluşturamamaktadır.
Yerli Ürün, Milli Yazılım kavramı birkaç senede bir tekrar tekrar gündeme gelen bir konu. Daha önce gündeme gelmesi ile son gündeme gelmesi arasında geçen sürede ne olduğu ise konuşulmaz. Hep yeni bir defter açılır. Hep gazete başlıkları okuruz “Savunma sanayisinde milli yazılım dönemi!”, “Milli Yazılım XXXXX Türk milletinin hizmetine sunuldu” gibi gibi. Peki neden beklenen başarı gelmez. İşin sırrı işi ehline vermekte ve peşi sıra gelen plansızlık, demokrasiyi algılama şeklimiz, adalet ve ahlak yorumumuz ve bunların doğurduğu ikincil, üçüncül sebepler.
Türkiye’de teknoparklarda, teknokentlerde, AR-GE merkezi olarak özel statü alan on binlerce AR-GE şirketi ve yaklaşık 157 bin adet AR-GE personeli devletin çeşitli AR-GE imkânlarından faydalanıyor. Ve herkes biz en ehiliz modunda devam ediyor.  Yıl 2001 den bir anı paylaşmış Berkem bey.



Bütün bu işler, milli yazılım, milli uzay gemisi, milli .. ekip işi. “Çıkmaz Elon Musk bizden, çünkü bu iş tek başına yapacağın bir şey değil. Büyük ekip işi” diye devamını getirdi. Şimdi siz o büyük ekibin içini bilginiz ve hayalinizle doldurun. // Alphan Manas [6]

Çuvaldızı kendime batırayım.  Ve önce üreticilerinde başlayarak problemi irdelemeye başlayayım.
1-Geliştiriciler/Üreticiler
Yerli üreticiler iç pazarı düşünerek  (Türkiye’deki yabancı üreticiler de Türkiye ye iç pazarı için geliyor [2]) pazarın dinamiklerine müdahale edebilecekleri network, siyasi destek gibi konulara kanalize olup pazardan pay kapmaya çalışıyorlar ama bunu yaparken de biz milliyiz sloganının üzerinde çok tepindikleri için millik anlamını yitiriyor. Ayrıca genelde basa basa üzerinde durdukları hep reklam ve marketing kampanya ve organizasyonları oluyor bunun sebebi de aslında son kullanıcı çünkü alıcısı var. Vitrine parlatıp, mutfağı unutmak gibi bir yaklaşım mevcut.  Teknopark ve AR-GE destekleri kazanç kapısı olarak görülüyor. Devletin devamlı arttırdığı AR-GE desteklerine rağmen sıralamalarda hep düşüyoruz[3]. Şeref Oğuz’un tespitlerini de buraya ekleyelim
·        Ar-Ge parasıyla repo yapıyoruz.
·        Ar-Ge parasıyla kendi devletimizi dolandırıp duruyoruz.
·        Ar-Ge parasıyla icat çıkarmıyor, şeytani inovasyon yapıyoruz.

Milli ve yerlinin popüler olduğu zamanda biz yaptık, %100 yerli kaynak vs.. diye reklamı yapılıp da oradan buradan devşirme veya kaynak kodu yabancı veya motoru yabancı bir sürü proje duyuyor ve görüyoruz. Bunlar şeytani inovasyon işte.

2-Entegratör, çözüm ortağı, satıcı katmanı
Milli yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürünler. Hatta bazıları yerli muadil ürünler yerine kendisi açık kaynak (open source) ürünleri verip yönetiminden para kazanmayı hesap edip, yerli üreticiyi büyütmemeye kadar giden bir yolda ilerliyor. Burada birebirde yaşadığım bir tecrübemi paylaşayım.
Biz SIEM ve Log Yönetimi konularında çalışıyor ve ürün üretiyoruz. Web sayfamıza bakıldığında da görüleceği gibi Honda, Bayer, Enerjisa/E-On, Türk Telekom ve Bahçeşehir Üniversitesi gibi referanslarımız var.  Potansiyel bir proje için yukarıdakiler kadar büyük olmasa da özellikle konjektörel olarak rüzgârı arkasına almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik vesilelerle medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi çok seven insanlar.  Görüşmenin bir aşamasında bizi müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı ürün bakıyor. Neden diyorum. Burası daha da önemli sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi gelmiş ve şu yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya da bizim open source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu danışmanlık firması da piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve manevi değerlerde mangalda kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir kriter veya ürün yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye? Böyle bir teknik değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda hareket edildiği söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri parlatmak veya önünü açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile müşteriyi avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
3-Son kullanıcı
               Üründen ziyade sosyal etkenlere göre veya kişisel tercihlerini proje başarısı veya şirket çıkarlarının önünde tutmasına göre şekillenen bir karar verme süreci gördüğümüz şeyler. Ayrıca
1-     Kolaycılık: Sizden önde olanlar ne kullanıyorsa onu kullanın
2-     Kalifiye eleman yetersizliği. Olayın teknik olarak irdelenememesi
3-     İhtiyaç analizi: Son kullanıcı ne istediğini tam bilmediği için ne sorması gerektiğini de bilmiyor. Birileri gelsin bize ne lazımsa yapsın modundalar.
4-     Risk. En alttan en üste kadar hiç kimse risk almak istemiyor. Hata çıkınca koskaca ABC firması işte bizi bu duruma soktu biz ne yapalım ne suçumuz var paraysa para destekse destek biz elimizden geleni yaptık savunması.
5-     Sosyal network ve gönlü hoş tutma üzerinden yürüyen proje yönetimi
gibi etkenler de çok etkili.
4-İnsanımız
Yerli ve milli yazılım desteklenmeli der ama yediğinden giydiğine de yabancıdır. Türk malına itibar etmez. Bir sorun ile karşılaştığınızda, sorunun kaynağı ile ilgili ilk düşündüğünüz sizin dışınızda ki etkenler ise, çözebilme ihtimaliniz çok düşük demektir. Bizim millilik kavramımız ben her şeyi yabancı yiyeyim, yabancı giyeyim, yabancıya bineyim ama başka herkes Türk malı kullansın şeklinde.

Ülke olarak rakamlara, adetlere bakım sonuçlara ve kaliteye bakmaz olduk. Açılan 5-10-50-100 adet kursa bakarak ” 2018 Yerli, Milli yazılım ve donanım yılı olacak.” Vs.. gibi sloganları hemen atıveriyoruz. Nasıl olsa 2018 bitene kadar herkes her şeyi unutacak ve 2019 da yine 2019 Yerli, Milli yazılım ve donanım yılı olacak.” diyebileceğiz

5- Sektördeki vergi düzenlemelerinin büyümeyi teşvik edecek, derinleşmeyi sağlayacak ve ihracatı güçlendirecek şekilde olmaması.


Peki işini iyi yapanlar? “Gençlerimiz kendi ülkelerinde, kendi üniversitelerinde parlak bir gelecek göremedikleri için  Batı’ya yöneliyorlar. En zeki öğrencilerimizi Batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Eylül 2017).Gelişmekte olan bir ülke için  “beyin göçü” sorunu  en az ekonomi kadar önemlidir. Bir üniversite 25 yazılım mühendisi mezun ediyor. 24 u yurt dışında. 2011 yılından beri yapılan uluslararası şirketlerin “beyin göçü” araştırmalarına göre, en fazla göç veren ülke sıralamalarında Türkiye birinci sırada maalesef. Bu oranda eksilmiyor daha fazla artıyor . Güney Afrika merkezli New World Wealth’in yayınladığı raporda, altı bin Türk milyonerimiz ülkemizi terk etmiş.2015'de  bin olan milyoner göçü 2016 yılında 6 bine yükselmiş.  2017 de de altı bin Türk milyonerimiz ülkemizi terk etmiş.
Hadi Elon Musk’ı çıkarmak hayal, daha küçük örnekler çıkarsak bari… Ki, onlar da zaten gidiyor. Manas, “Haksız değiller gidecekler tabii,” dedi; “Fonlanamıyorlar burada, ne yapsın, fikrini nasıl hayata geçirsin? Kaynak bulmak için gidiyor. Elon Musk denen adam tesadüf çıkmıyor.” //Alphan Manas [6]

Net olan bir şey var: ”Türk yazılım sektörü dünyaya açılmazsa, iç pazarda rekabette de öne çıkmak zor olur.”

Türkiye çok uzun zamandan beri derin bir entellektüel kriz yaşıyor. Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi kötü fikirlerde iyi fikirleri kovuyor.
Gerekli ekosistemi oluşturmadan, slogan atmakla, kalitesi sonradan ortaya çıkacak yüzlerce, binlerce, on binlerce kurs, panel düzenlemekle olacak mı acaba? Şu ana kadar Türklerin ürettiği değer Sturbucks kadar bile değilken, bal bal demekle ağız tatlanmazken çokça slogan atarsak olacağını mı sanıyoruz?



Aşağıda Yazılım sektöründe yaşanmış bazı anıları bulacaksınız. Anılar Ömer Turhan beye aittir [5].
Anı-1: Türkiye'nin en büyük demir çelik şirketine gitmiştim. Milli şirketin milli yönetim kurulu başkanı ile hatırlı bir kişiyi devreye sokarak randevu almıştım. Bana bizimle çalışacak tecrübeye sahip misin? diye sorduğunda evet dedim. Ekibimde Nippon Steel'de çalışmış arkadaşlar vardı. Teknolojik üstünlüklerden, açık mimariden. Nafile... Alt kadroları etkilemiştim ama milli yönetim kurulu başkanı bir türlü etkilenmiyordu. Çıkarken size bir soru sorabilir miyim? dedim. Tabii dedi. Sizin daha önce bu büyüklükte veya küçük fark etmez bir demir çelik şirketi yönetme tecrübeniz var mıydı? dedim. Adam orta halli bir muhasebeciydi. Kelimeler bitmişti, anlam dünyasından kılıç sesleri geldi...
Anı-2: Türkiye'nin en büyük hava yolu şirketi radarımıza girmişti.. Şirketin üst düzey yöneticilerinden merhabamız olanlar vardı ve bazılarıyla arkadaş sayılırdık. MRO denilen tamir bakım yazılımlarıyla ilgili işler vardı. Biz yapabiliriz dedik ve nasıl yapabileceğimizi anlattık, gösterdik, gittik, geldik. En nihayetinde işin patronu olan kişi Lufthansa'nın sistemi neyse biz onu kullanalım demiş. Ben de onu ziyaret gittim. Sohbet ettik. İhale açarsanız biz de gireceğiz dedik. Söz dedi. Israr ettik, Takip ettik. Bizi davet etmediler. Yarışmaya sokmadılar. Milli duruş sergilediler.
Bu anı da benim yukarıda bahsettiğim ve bizim yaşadığımız bir olay.
Anı-3: Konjektörel olarak rüzgârı arkasına almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik vesilelerle medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi çok seven insanlar.  Görüşmenin bir aşamasında bizi müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı ürün bakıyor. Neden diyorum. Burası daha da önemli sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi gelmiş ve şu yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya da bizim open source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu danışmanlık firması da piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve manevi değerlerde mangalda kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir kriter veya ürün yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye? Böyle bir teknik değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda hareket edildiği söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri parlatmak veya önünü açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile müşteriyi avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
Anı-4: Bir belediye, yabancı bir SIEM ürünü ile SureLog PoC de. Gidiyoruz, geliyoruz. Tanıdığı başka belediyelerle de konuşturuyoruz. Bütçeleri olmadığından, 36 aya yayılacak ödeme şekillerine ihtiyaçları olduğundan bahsettik, sonra bize paramız yok diyen, 36 ayda anca ödeyebiliriz diyen belediye yabancı ürüne para bulmuş (bizimkinden d daha pahalı). Bu olay 2018 1. Ayında oluyor. Yani milli yazılım modası ve rüzgarı eserken.
Yine Ömer Turhan beyden devam edersek: [5]
Özetle; hamaset ve akıl dışılık şimdiye kadar bir şey kazandırmadı. SAP, Oracle, Microsoft, IBM, HP, Splunk başarılarını kanıtlamış firmalar. Biz ne yazık ki; Türkiye'de bu firmalarla rekabet etmiyoruz. Bizi küçümseyen acenta kafalılarla, korkaklarla, biz adam olmayız diyenlerle mücadele ediyoruz. Mücadele sahamız artık Türkiye değil. Tüm dünyada iş yapmak hedefimiz. Bağıracak kadar büyük bir iş yok ortada. Bağırmak gerekiyorsa italyan mermerini bina girişlerine döşeyen, kapının önünü otomobil galerisine çeviren, bir saate verdiği parayı yazılıma ve danışmanlığa vermeyen nasıl kazandıklarını akıllı insanların çözemediği patronlara ve bağnaz yöneticilere bağırmalıyız. İşini iyi yapmayan yazılımcılara ve danışmanlara bağırmalıyız. 15 yıl eğitim verdikten sonra bizlere teneke çocuklar gönderen eğitim sistemine bağırmalıyız. Bizleri tüketen sistemsizlik sistemine bağırmalıyız.
Poko'nun dediği gibi; "Düşmanı bulduk biziz." 

Referanslar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder