Bu Blogda Ara

15 Nisan 2024 Pazartesi

2024 ve Hala Türkiye'de Eleştiri Kültürünün Linç Yemesi

 Türkler olarak eleştireni sevmeyiz. Hep goygoylamak lazım, hele hele artık kemikleşmiş, genel kabul görmüş şeyleri veya güçlüyü yanlış bile olsa eleştirmeni en fakir, en güçsüz bile istemez.

Prof. Dr. Arman Kırım "Mor İneğin Akıllısı" kitabında diyor ki:
Ben ne zaman konferanslarımda belli tehlikelere işaret etsem, moral bozmak ile itham edilmişimdir.
Bu deneyimlerim sonunda şunu öğrendim: eğer bu ülkede insanları etkileyen bir konuşmacı olmak istiyorsanız, zinhar gerçeklere değinmeyeceksiniz; sadece ve sadece onların duymak istedikleri güzel şeyleri söyleyeceksiniz, stratejilerini doğrulayacaksınız, ne kadar akıllı işler yapmakta olduklarını onaylayacaksınız.
Alparslan Kuytul "Tweet bile atmaya korkan toplumun özgürlük nesine" diye sormuştu
Türklerde ciddi eleştirmek bedel ödetir. İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy'a çok sert eleştiriyorsun, neyine güveniyorsun diye sorduklarında verdiği ibretlik cevap:
Soğan ekmek yemeye razıyım
Eğer gördüğünüz yanlışları eleştirir, hele hele ranta, güce karşı bu eleştirileri yaparsanız
"Hoca biliyoruz en iyi çözüm, ürün, yazılım senin ama düşün bakalım niye seninle çalışmıyoruz" benzeri cevap ve konuşmaları duymakla geçer ömrünüz.
Türkler olarak çok uzun zamandır rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, torpil, işi ehli yerine kendi adamına verme üzerine kurulu bir sistem ile yaşıyoruz. Çetin Altan Türk halkı için
"Yolsuzluğu piyango gibi görüyor. Bana da çıkabilir diyor… Yolsuzluğun bitmesini istemiyor, yolsuzluktan pay almak istiyor”
Dünya yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 115. sıradayız.
Prof. Dr. Acar Baltaş'ın tespitleri:
Türkler çocukları, torunları, ülkesi, milleti için toplumu geliştirmek istemez. Bozuk düzenden rantını almak ister. Türkiye’de rüşvetin yaygın olduğu bilinir ve herkes bundan şikayetçidir. Ancak şikâyet edenlerin büyük çoğunluğunun esas rahatsızlığı, kendilerinin de bu çarka dahil olmamasından kaynaklanır
Dürüstleri kesinlikle cezalandırırız. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'na "Dürüstlük başa bela imiş" dedirten bir toplumuz.
Hitlerden kaçıp Türkiye'ye sığınan ve 16 yıl aramızda yaşadıktan sonra Almanya'ya dönerken Prof. Fritz Neumark'in yaptığı tespit:
Negatif Seleksiyon. Türkler İyiyi cezalandır, kötüyü ödüllendir.
Son asrın çok büyük mütefekkirlerinden olan Nurettin Topçu:
Kur’an harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür
Bir kötülük gördüğümüzde eğer kötülüğü yapan güçlü, zengin, patron, aileden, bizim mahalleden ise en iyisi bilgisizlik sözleşmesine dahil olur. bilgisizlik sözleşmesi en basitinden kötüyü görmezden gel böylece kötü alsın yürüsün demektir.
İslamiyet bir kötüyü gördüğünüzden onu elinizle veya dilinizle düzletmeyi emrederken bilgisizlik sözleşmesi hemen çalışıverir.
İyilik yanınızda kötülük yapılamamasıdır, yoksa nasıl olsa ben yapmıyorum deyip görmezden gelme, susma, bilgisizlik sözleşmesine dahil olma ve nasıl olsa ben yapmıyorum diyerek vicdanı susturmak değildir.
En çok eleştirdiğini düşünenin ya öğrenilmiş çaresizliği vardır veya bilerek muktedir gücün kılcal damarlarına veya cıs dediği şeylere dokunmadan eleştirir, on konularda uzak durur. Bunu ya bilerek yapar veya Türkiye'de yaşamanın öğrettiği refleks ile yapar.
Mesela bu konuda en önce hukuk ve adaleti savunması beklenen avukatlar içerisinde en popüler olan, en çok takip edilen, en çok televizyonlara çıkan, en çok para kazananlara bakın ülkemizin aynı konudan veya davadan Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, AİHM, Amerikan Adalet Bakanlığı, Lahey, Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 1,2,3 sırda olan Finlandiya, Danimarka, Norveç mahkemelerinin defalarca ülkemiz aleyhine aldığı kararların yanından bile geçemiyorlar, görmezden geliyorlar ve keyiflerine bakıyorlar. Ülkemizde uluslararası hukuku savunması en çok beklenenlerin tavrı buysa varın siz diğerlerini düşünün. Prof. Dr. Acar Baltaş'ın dediği gibi çok kazanan, çok bilinen, çok popüler, çok itibarlı çok güçlü neredeyse herkes bu çarka dahil olmama peşinde yani kendini kurtarayım derken çarkı daha da kuvvetlendirip toplumu daha da derin karanlıklara itiyor. Öteki türlü İstiklal marşa şairinin başına gelen geliyor ve bu faturayı anca Mehmet Akif olan ödeyebiliyor
sistemden çıkan, kendini kurtaran aman ne halleri varsa görsünler, hak ettiler , zaten çoğunluk mutlu diyerek geride kalanı düşünmez veya gücü nispetinde 5-10-50-100 kişiye yardım ederek, gücüm bu kadardı bu kadarını yaptım diyerek vicdanını rahatlatır.
Bütün bunları yazmakla ben de eleştirmiş oldum ve farkındayım ki yukarıdaki faturalar bana da çıkacak ama 10 yıldır bu iş buraya gidecek deyip durdum. Prof. Dr Mahfi Eğilmez'in ağzından geldiğimiz nokta "Diyanetinden futboluna, siyasetinden bürokrasisine, eğitiminden denetimine, yargısına kadar her alanda lime lime dökülen bir yapı var karşımızda."
Fatura çıkacak ama susup olanlara ortak olmamak, Allah huzurunda diyecek bir şeylerimin olması, çocuklarım ve torunlarım için konuşmayı sürdürüyorum.
Aklıma gelen ve 2019 da yazdığım bir yazı
Stefan Zweig'ın dediği gibi "ben söylediklerimden sorumluyum sizin anladıklarınızdan değil."
Nurettin Topçu: “Felsefesi Olmayan Milletin Mektebi Olamaz”

8 Nisan 2024 Pazartesi

Yatırımcı Olmak ve Her Horoz Kendi Çöplüğünde Öter

 ABD ye geleli 5 ay oldu ve daha önceden hiç irtibatta olmadığın tanımadığım yatırımcı şirketten 6 tane yatırım teklifi aldım. İstediğim yatırım miktarını almak için görüşmelere başladığımda hepsi şirketimizin Türkiye'deki cirosunu sordu ve böylece "Her Horoz Kendi Çöplüğünde Öter" atasözünün önemini anladım.  Bundan dolayı da bir toplumun gelecek vaat eden insanları, projeleri, şirketleri desteklemesinin toplumun geleceği, çocukları ve torunları için ne kadar önemli olduğunu, bunun yerine rüşvet, yolsuzluk, torpil ve buna benzer bilumum ahlak dışı yöntemlerle insan, ürün, şirket seçilmesinin toplumun geleceğini çalmak olduğunu anladım. Eğer toplum doğru, gelecek vaat eden ve hak eden insan, proje veya şirketleri seçip desteklemez ve büyütmez ise o şirketlerin uluslararası büyüme şansını daha en başta bitirmiş oluyor.  Toplum kişi, şirket veya projeleri rüşvet, yolsuzluk, torpil ve buna benzer bilumum ahlak dışı yöntemlerle seçerse bu seçilen kişi, şirket veya projelerin uluslararası büyüme şansı olmadığı için topluma da katma değer, döviz, para, teknoloji sağlayamıyor.

6 Nisan 2024 Cumartesi

Son 10 yılda en çok paylaştığı sözler

Türkiye'de rüşvetin yaygın olduğu bilinir ve herkes bundan şikayetçidir. Ancak şikayet edenlerin büyük çoğunluğunun esas rahatsızlığı, kendilerinin de bu çarka dahil olmamasından kaynaklanır.
Prof. Dr. Acar Baltaş

Çetin Altan 2015 yılının başlarında Çınar Oskay’ın “Halk neden çok büyük tepki göstermedi yolsuzluk iddialarına?” sorusuna:
“Yolsuzluğu piyango gibi görüyor. Bana da çıkabilir diyor… Yolsuzluğun bitmesini istemiyor, yolsuzluktan pay almak istiyor” diye cevaplamıştı. 

Prof. Dr. Arman Kırım "Mor İneğin Akıllısı" kitabında diyor ki:


Ben ne zaman konferanslarımda belli tehlikelere işaret etsem, moral bozmak ile itham edilmişimdir. Bu deneyimlerim sonunda şunu öğrendim: eğer bu ülkede insanları etkileyen bir konuşmacı olmak istiyorsanız, zinhar gerçeklere değinmeyeceksiniz; sadece ve sadece onların duymak istedikleri güzel şeyleri söyleyeceksiniz, stratejilerini doğrulayacaksınız, ne kadar akıllı işler yapmakta olduklarını onaylayacaksınız.


Aşağıda da rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi video kaydı var. Diyor ki “Dürüstlük başa bela imiş” devam ediyor “Geçen birisi bana diyor ki: Başkanım geçen bir yerde konuşuluyordu. Herkes dedi ki Muhsin Yazıcıoğlu güzel, Muhsin Yazıcıoğlu şöyle, böyle anlatıldı. Sonuçta?(Muhsin Yazıcıoğlu soruyor) Sonuçta dediler ki: O iktidar olamaz? Niye? Fazla dürüst dediler”
Aşağıdaki Videoda Muhsin Yazıcıoğlu devam ediyor

“Gittiğim yerde böyle bir şeyle karşılaşıyorum, Antalya’ya gittim orada da karşılaştım. Mecliste Elazığlı bir vatandaşımız bana geldi sarıldı. Dedi ki, başkanım, sayın milletvekilim sizi çok seviyorum, benim eşim de sizi çok seviyor, biz beraber her gün akşam sana dua ediyoruz, televizyonda sen görülünce hemen bağırır benim eşim “koş koş seninki çıktı” der, ben de koşarım, seni dinlerim sonra da sana dua ederim dedi. Sağ olun, çok teşekkür ederim dedim. Yenge hanıma da selam söyle dedim. Yalnız dedi , sayın milletvekilim biraz güçlendir de sana oy verek ya dedi. Dedim ki neee oy vermedin mi sen? Ne yalan söyleyeyim vermedim dedi. Ee dedim kardeşim akşam sabah bana dua ediyorsun, senin hanım koş koş seninki çıktı diyor, madem ben seninim, kendinin olana neden sahip çıkmıyorsun? Dedi ki ne yalan söyleyeyim az yükselsin düşünürüm. Az yükselsen sadece biz değil, herkes verecek oluk gibi akacak dedi. Çevreme bakıyorum herkes böyle diyor, bir güçlense diyor. Peki dedim sana bir soru tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan? Bi düşündü çok zor bir soru dedi bu. Dedim ki biri olmadan diğer olmuyor değil mi? Sen oy verecen ben güçleneceğim, seni Türkiye’de adam yerine koyacaklar”