Bu Blogda Ara

20 Ekim 2018 Cumartesi

Görebildiklerim ve Göremediklerim -1




Bilginin ve ahlakın (etik tarafta kalmanın) değerli olduğu toplumlar, değersiz olduğu toplumlar ve etkisinin çok az olduğu toplumlar vardır. Bu toplumların ürün, hizmet alımı ve karar verme mekanizmasında görülebilir. En basitinden etrafındakilerden kopya mı çekiyor? Kendi mi karar veriyor?




Bunu bazı toplumlarda ta ilkokuldan itibaren görürüz. Bilmeyen yanındakinden kopya çeker
Bu aslında ahlaki bir probleme de işaret eder.
Ben bunu öğrenciliğimde yaşamıştım, Amerikan sisteminde en azından iyi üniversiteler kalem defter açık ve çok uzun süreli ve başında belletmeyen bile olmayan şekilde sınav yapabilirken bilginin değil de notun (!) değerli olduğu toplumlarda durum tam tersidir.
Ben bunu hala kendi evimde yaşıyorum. Oğlum iyi bir liseye yerleşti ve bazı sınav akşamlarında eve ağlamış geliyor. Dediği “insanlar nasıl kopya çekebilir bu kul hakkı değil mi? Ben böyle dediğimde de arkadaşlarım benle dalga geçiyor.”
Şu anda rektörlük yapan bir hocam anlatmıştı
Sömürge zamanında İngilizler Hintlilerin işe yarar bir şey öğrenmesini engellemek için ellerinden geleni yapar ve işe yarar İngiliz veya dünya kitaplarını okumak için Hintlilerin kurduğu fotokopi atölyelerini basar, bu atölyelerin basılması için de Hint hükümetine baskı yaparlarmış. Hint hükümeti de bu fotokopi atölyelerini basmadan önce atölyeye haber uçurur, makinaların kaçmasını sağlar sonra da atölyeyi basarmış. Yani topyekûn kalkınma için hedef, amaç, uzak görüşlülük, gönül birlikteliği devlet, millet ve bindir farklı etnik ve dini grubun bir araya gelmesine güzel bir örnek ve bugünkü Hindistan ile 15 Ağustos 1947 de sömürgeden kurtulan Hindistan’ı karşılaştırmak için iyi bir örnek.
Toplumlar kendi kaderlerini kendileri belirler. Bunu sosyal hayat, ahlak, toplumsal ortak birlikteler, ziraat ve ticaret hayatını nasıl şekillendirdikleri belirler.
Mesela kendi toplumumuz ahbap çavuş ekonomisi (işi benden olan alır diye özetleyebileceğim ekonomi modeli) sıralamasında Rusya, Malezya, Filipinler, Singapur, Ukrayna, Meksika, Endonezya dan sonra ilk 8 de.


Ama bizim dinimiz işi ehline vermeyi emrediyor. Acaba dinin emirleri ile nefsimizin istekleri örtüşmeyince nefsimizi seçen bir toplum muyuz?
Yine kendi yaşadığım ve ticaret dünyamızı gösterdiğine inandığım iki anım var. Bundan bir buçuk yıl önce ürettiğimiz SIEM çözümü ile ilgili bir bayi adayı ile toplantı yaptık. O sırada o bayi adayı yabancı bir rakip ile de görüşüyor ama daha tam kiminle çalışacağı netleşmemiş idi.  
Rakip firma ürünü ile ilgili teknik 2 saate yakın kendi ürünümüzle birlikte bir karşılaştırma yaptım, daha sonra ofise dönünce 10 sayfaya yakın bir karşılaştırma dokümanı yazdım ve paylaştım ama bu firma yabancı ürünle devam etmeye karar verdi. Aradan 1,5 sene geçit ve ben bir vesile ile yaptığı projelerde teknik olarak çok büyük hayal kırıklıkları olduğunu öğrendim ve tekrar aradım ve SIEM ile aranız nasıl gediyor diye sordum. Ben sorar sormaz “Ya o ürün çok kötüymüş, azıcık işi bilen müşterilerde hep patladık hatta bize söyledikleri, datasheetlerde veya dokümanlarda yazdıkları CPU ve RAM değerleri le PoC bile yapamadık en az 2 katını istiyorlardı.” dedi ama daha sonra asıl bırakma sebeplerinin ise firmanın ticari olarak da kazık atmak istemesi olduğunu belirtti. Benim de aklıma
·       Ben size 1,5 sene teknik olan kısımları anlattım ve daha fazlasını anlattım rapor da yazdım gönderdim o zaman neye göre bu ürünü seçtiniz?
·       Eğer ticari olarak kazık atması idi patlak olduğunu bildiğiniz halde işten anlamayan müşterilere satmaya devam mı edecektiniz?
·       Siz müşterinize bir ürün götürürken neye göre karar veriyorsunuz? Kulaktan duyma ve ya onun bunun söylediği yani kopya çekme yöntemini mi kullanıyorsunuz. Sizin kendinizin bir değerlendirme yeteneği veya süreci yok mu?
diye sormak geldi.
Yine benzer bir şekilde yerli bir SIEM çözümünün satışını yapan bir başka bir firma ile uzun süredir tanışıyoruz. Defalarca toplantı yaptık ve teknik olarak da sattığı ürün ile karşılaştırma yaptık. Ayrıca kendi sattığı ürünü en büyük müşterilerinden ve ilk 100 deki firmadan kendi söktü, ayrıca ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına bir şekilde satılıp da sonradan söküldüğünü de çok iyi biliyor. Telefonda da kendisi ile bu sattığı ürünle patlayan projeleri konuştuk ama hala daha bu ürünü müşterilerine aynı kararlılıkla götürüyor. Ona da
·       Eğer sen alıcı olsan ve sana bu ürünü satmak için gelen adamın daha önce en büyük müşterisine satıp daha sonra sökmek zorunda kaldığını bilsen alır mıydın?
·       Eğer ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına satılıp da sonradan söküldüğünü bilsen alır mıydın?
Diye sormak geldi.
Peygamberimiz (s.a.s) “Bir Müslümanın kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.”(İbn Mâce, Ticâret, 45.) buyurur
Gelişmiş toplumlar etik tarafta kalan profesyoneller için profesyonel işinde özgün, güncel ve derinlikli bilgiye ve bu bilgiye erişme-araştırma yetkinliğine sahip olmayan fertlere maddi manevi başarı için önünü açmaz.
Yukarıdaki olaylar bir toplumsal davranış biçimidir.
Günümüzde Allah ve ahiret inancı olmayan milyonlarca insan olmakla birlikte son 1500 yıldır insanlık tarihinin %99 u ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsun bir Allah ve ahiret inancı ve bu inancın vaaz ettiği bir ahlak anlayışı ile yaşadı.
Örnek olarak İslamiyet’te alıcıya aldatmak hakkında:
Peygamberimiz ihtiyaçlarını almak için yiyecek maddesi satan bir esnafın yanına gider.  Peygamberimiz elini tahıl çuvalının içine daldırır. Tahıl çuvalına üsten içine bakınca kuru gözüküyor, ama Peygamberimiz elini çuvalın içine daldırınca eli çuvalın yaş olduğu yere kadar uzanmış elini geri çekince Peygamberimiz ürünün üstü, yani müşterinin göreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır. Peygamberimiz Tahılın sahibine “Bu ne”? diye sorar. Satıcı Peygamberimize yağmur yağdığını söyler. Bunun üzerine satıcıya Peygamberimiz şunları söyler: “Islak olan buğdayın bir kısmını, insanların görebilmesi için çuvalın üzerine neden koymadın? Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, İman 164]
Ayrıca bir de kültürün getirdiği Ahlak inancı vardır. Mesela:
Ahilere göre “doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez, getirse de bu sürekli olmaz.”
Araştırmadım ama benzer emirlerin Hristiyanlık, Yahudilik de de olduğuna eminim. Hatta Budizm vb.. öğretilerde de ahlak olmazsa olmazdır.
Yine dinimizde “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” Zümer -9

Bir grup insanlar gelerek Rasulullah’a (asm): “Allah’a kullarından en sevgili olanı hangisidir?” dediler. Rasulullah (asm) de: “Ahlakı en güzel olanıdır” buyurdu. (Taberani, İbni Hıbban)
“En hayırlılarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır.” (Buhari)

Gibi ayet ve hadislerle ahlak a vurgu yapılmıştır. Ayrıca
"Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar." Nurettin Topçu
Gibi sözlerle düşünürler ahlakın önemini vurgulamıştır.
Hayatta bireysel olarak etik tarafta kalmayı tercih edenlerin kazandığı bir toplum inşa edilemezse o toplum her manada gelişemez.




Geçenlerde ilk 100 deki bir firmadan bir alım sürecinden konuşuldu. Görüşülen kişi muhalif bir kişi imiş ve iş görüşmesini yapanlar ya bu daha sonra başımıza iş açar mı deyip elemişler. Bu olay bu kurum içinde duyulmuş ama hiç kimse ne yetkili birilerine durumu raporlamış, ne görüşmeyi yapanları uyarmış ne de tek satır bir tweet veya benzeri bir yöntemle bu yanlışı düzeltmeye çalışmış.
Bu da toplumsal başka bir karakter yansıması. Bununla birlikte Hz. Ali der ki
“İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.”
Şeyh Şâmil ve Ahmet Ziyâeddin Gümüşhanevî Hz. Lerinin torunu Dr.Münir Derman (k.s.)
Der ki : “Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.”
Yine kendi tecrübelerimden birini paylaşayım; yakın bir zamanda bir kamu kuruluşundan bir teknik arkadaş linkeden üzerinden paylaşımlarımız vasıtası ile iletişime geçti. Biz şu yerli SEIM ürününü kullanıyoruz ve memnun değiliz, değiştirmek istiyoruz bir sizi deneyebilir miyiz diyerek bizi davet etti. Teknik süreçler sonucunda yönetimin de onayladığı ve bizim o memnun kalmadıkları ürüne göre çok daha uygun bir maliyetle sağladığımız proje ödeme vadesi gelince verilen sözler unutulmuş oldu.  Bütün sözler ve taahhütler unutuldu ve tam tersi bir yaklaşım ortaya çıktı
Bundan çok kısa süre sonra yine başka bir kamu kurumu başla bir yerli SIEM ürününü değiştirmek istediği bilgisine istinaden demo sürecine başladık. Teknik olarak değerlendirmeden geçtikten sonra kuruma ödeme şartlarını sorduk ve ona göre taksitli ve çok uzun vadeli ödeme planı belirledik.  En son imzaları atmadan bu plana uymazsanız ürünü kullanamazsınız dedik, kurum da plana uyamayabiliriz ve bu durumda lisansı kullanamama riskini alamayız dedi.
“Kendimizin belirleyip sunduğu plana uyamayabiliriz, siz de uymadığımızdan dolayı lisansı kullandırmazsanız bu durumda sizinle çalışmak istemeyiz.” 
Batı toplumlarını pek çok açıdan eleştirebiliriz. Büyüklerine saygı yok, uyuşturucu, içki tüketimi had safhada, çeşitli kişisel uç noktalarda yaşamlar var vs.. ama kamuyu ilgilendiren konularda çok daha duyarlılar. Mesela işin ehline verilmeyişine, rüşvete, kayırmacılığa vs.. Bununla ilgili 100 sene önce Mehmet Akif Avrupa gezisi sonucunda görüşünü soranlara
”İşleri var Dinimiz gibi, Dinleri var işimiz gibi…”  demiş.
“Hiç kimse Hz. Muhammed’in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün başarılara rağmen bizim bütün kanunlarımız, İslâm medeniyetine bakarak çok eksiktir. Biz Avrupa milletleri, büyük medenî imkânlarımıza rağmen, Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız.”  // Johann Wolfgang von Goethe
Johann Wolfgang von Goethe nin bahsettiği islam medeniye bizim şu anda yaşadığımız mı acaba?
Hasan-i Basri'nin şu sözü "Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi." Bu soruya ışık tutabilir.
Toplumlar çocuklarının ve torunlarının geleceğini şimdi yaptıkları ile belirlerler.
“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Albert Einstein
İçinde doğup büyüdüğümüz toplumun bozulmamış dini ve dolayısı ile ahlakı ile ilgili dünyanın en büyük düşünürleri neler demişler
Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır. // Tolstoy
Büyük İslâm Peygamberi Yüce Yaratıcı’nın katına çıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.//Dostoyevski

“İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak nerdeyse çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O aramızda olsaydı bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi” // George Bernard Shaw 
Ben şunu iddia ediyorum ki, Hz. Muhammed en seçkin bir kıymettir. Yaradan’ın, böyle ikinci bir vücudu imkan sahasına getirmesi de ihtimalden uzaktır. Seninle aynı asırda bulunamadığımdan dolayı üzgünüm Ey Muhammed…
Prens Otto Von Bismarck (Modern Almanya’nın ilk şansölyesi -başbakanı)
İnsan hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün, acaba Hz. Muhammed'den daha büyük insan bulunur mu?  // Lamartine
Sanırım bir kaç yıl oldu savunma sanayi içinden birileri bir hafta sonu bana linkedin üzerinden ulaştı. SIEM projesi yaptıklarını ama linkedin üzerinden okuduğu bizim paylaşımlarımızı çok beğendiğini ve neden gelip bunları tanıtmadığımızı sordu. Ben de biz geldik sunumlar yaptık dosyalarımızı bıraktık dedim. Ya biraz daha fazla tanıtım faaliyetleri yapsanız, insanlarla vakit geçirseniz sizi tanısalar gibi tavsiyeleri oldu.    Biz de biz firma olarak motivasyonu AR-GE olan bir firmayız savunma sanayi nin teknoloji seçerken bakması gerekenin de bu olduğuna inandığımızı söyledik. Arkadaş da siz Türkiye’de yaşamıyor musunuz anlamına gelen bir mesaj verdi ve teşekkür ettik.
İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]
İşi ehline vermek hem farz, hem sünnet değil mi?
Yine birkaç yıl öncesinde birlikte çalışmak için bize geldi. Bu şirket değişik heyecan ve motivasyonla bir şeyler yapmaya çalışırken rakip şirketlerden birinden satışın başındaki yöneticiyi transfer etmek de dâhil çeşitli stratejiler denedi. Bu süreçte bu yönetici ile defalarca görüşmeler yaptı ve hakkında çok ağır yorum yaptı.  Daha sonra hakkında bir sürü ağza bile alınmayacak çok ağır ve negatif yorum yaptığı bu yönetici ile ortak olup yoluna devam etti ve biz ayrıldık.
Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur. // Refiki 
Aldatmacanın yükselişi, etiğin düşüşünden ziyade topluluğun çöküşü ile ilgilidir /R. Keyes
Davranışlarımız değerlerimizle çeliştiğinde yapacağımız şey muhtemelen değerlerimizi yeniden düşünmek oluyor.  //R. Keyes



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder