Bilginin ve ahlakın (etik tarafta kalmanın) değerli
olduğu toplumlar, değersiz olduğu toplumlar ve etkisinin çok az olduğu
toplumlar vardır. Bu toplumların ürün, hizmet alımı ve karar verme
mekanizmasında görülebilir. En basitinden etrafındakilerden kopya mı çekiyor? Kendi
mi karar veriyor?
Bunu bazı toplumlarda ta ilkokuldan itibaren görürüz.
Bilmeyen yanındakinden kopya çeker
Bu aslında ahlaki bir probleme de işaret eder.
Ben bunu öğrenciliğimde yaşamıştım, Amerikan
sisteminde en azından iyi üniversiteler kalem defter açık ve çok uzun süreli ve
başında belletmeyen bile olmayan şekilde sınav yapabilirken bilginin değil de
notun (!) değerli olduğu toplumlarda durum tam tersidir.
Ben bunu hala kendi evimde yaşıyorum. Oğlum iyi bir
liseye yerleşti ve bazı sınav akşamlarında eve ağlamış geliyor. Dediği
“insanlar nasıl kopya çekebilir bu kul hakkı değil mi? Ben böyle dediğimde de
arkadaşlarım benle dalga geçiyor.”
Şu anda rektörlük yapan bir hocam anlatmıştı
Sömürge zamanında İngilizler Hintlilerin işe yarar bir
şey öğrenmesini engellemek için ellerinden geleni yapar ve işe yarar İngiliz
veya dünya kitaplarını okumak için Hintlilerin kurduğu fotokopi atölyelerini
basar, bu atölyelerin basılması için de Hint hükümetine baskı yaparlarmış. Hint
hükümeti de bu fotokopi atölyelerini basmadan önce atölyeye haber uçurur,
makinaların kaçmasını sağlar sonra da atölyeyi basarmış. Yani topyekûn kalkınma
için hedef, amaç, uzak görüşlülük, gönül birlikteliği devlet, millet ve bindir
farklı etnik ve dini grubun bir araya gelmesine güzel bir örnek ve bugünkü Hindistan
ile 15 Ağustos 1947 de sömürgeden kurtulan Hindistan’ı karşılaştırmak için iyi
bir örnek.
Toplumlar kendi kaderlerini kendileri belirler. Bunu
sosyal hayat, ahlak, toplumsal ortak birlikteler, ziraat ve ticaret hayatını
nasıl şekillendirdikleri belirler.
Mesela kendi toplumumuz ahbap çavuş ekonomisi (işi
benden olan alır diye özetleyebileceğim ekonomi modeli) sıralamasında Rusya,
Malezya, Filipinler, Singapur, Ukrayna, Meksika, Endonezya dan sonra ilk 8 de.
Ama bizim dinimiz işi ehline vermeyi emrediyor. Acaba
dinin emirleri ile nefsimizin istekleri örtüşmeyince nefsimizi seçen bir toplum
muyuz?
Yine kendi yaşadığım ve ticaret dünyamızı gösterdiğine
inandığım iki anım var. Bundan bir buçuk yıl önce ürettiğimiz SIEM çözümü ile
ilgili bir bayi adayı ile toplantı yaptık. O sırada o bayi adayı yabancı bir
rakip ile de görüşüyor ama daha tam kiminle çalışacağı netleşmemiş idi.
Rakip firma ürünü ile ilgili teknik 2 saate yakın
kendi ürünümüzle birlikte bir karşılaştırma yaptım, daha sonra ofise dönünce 10
sayfaya yakın bir karşılaştırma dokümanı yazdım ve paylaştım ama bu firma
yabancı ürünle devam etmeye karar verdi. Aradan 1,5 sene geçit ve ben bir
vesile ile yaptığı projelerde teknik olarak çok büyük hayal kırıklıkları
olduğunu öğrendim ve tekrar aradım ve SIEM ile aranız nasıl gediyor diye
sordum. Ben sorar sormaz “Ya o ürün çok kötüymüş, azıcık işi bilen müşterilerde
hep patladık hatta bize söyledikleri, datasheetlerde veya dokümanlarda yazdıkları
CPU ve RAM değerleri le PoC bile yapamadık en az 2 katını istiyorlardı.” dedi
ama daha sonra asıl bırakma sebeplerinin ise firmanın ticari olarak da kazık
atmak istemesi olduğunu belirtti. Benim de aklıma
· Ben
size 1,5 sene teknik olan kısımları anlattım ve daha fazlasını anlattım rapor
da yazdım gönderdim o zaman neye göre bu ürünü seçtiniz?
· Eğer
ticari olarak kazık atması idi patlak olduğunu bildiğiniz halde işten anlamayan
müşterilere satmaya devam mı edecektiniz?
· Siz
müşterinize bir ürün götürürken neye göre karar veriyorsunuz? Kulaktan duyma ve
ya onun bunun söylediği yani kopya çekme yöntemini mi kullanıyorsunuz. Sizin
kendinizin bir değerlendirme yeteneği veya süreci yok mu?
diye sormak geldi.
Yine benzer bir şekilde yerli bir SIEM çözümünün
satışını yapan bir başka bir firma ile uzun süredir tanışıyoruz. Defalarca
toplantı yaptık ve teknik olarak da sattığı ürün ile karşılaştırma yaptık.
Ayrıca kendi sattığı ürünü en büyük müşterilerinden ve ilk 100 deki firmadan
kendi söktü, ayrıca ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına bir
şekilde satılıp da sonradan söküldüğünü de çok iyi biliyor. Telefonda da
kendisi ile bu sattığı ürünle patlayan projeleri konuştuk ama hala daha bu
ürünü müşterilerine aynı kararlılıkla götürüyor. Ona da
· Eğer
sen alıcı olsan ve sana bu ürünü satmak için gelen adamın daha önce en büyük
müşterisine satıp daha sonra sökmek zorunda kaldığını bilsen alır mıydın?
· Eğer
ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına satılıp da sonradan
söküldüğünü bilsen alır mıydın?
Diye sormak geldi.
Peygamberimiz (s.a.s) “Bir Müslümanın
kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.”(İbn Mâce,
Ticâret, 45.) buyurur
Gelişmiş toplumlar etik tarafta kalan profesyoneller
için profesyonel işinde özgün, güncel ve
derinlikli bilgiye ve bu bilgiye erişme-araştırma yetkinliğine sahip olmayan fertlere
maddi manevi başarı için önünü açmaz.
Yukarıdaki olaylar bir toplumsal davranış biçimidir.
Günümüzde Allah ve ahiret inancı olmayan milyonlarca
insan olmakla birlikte son 1500 yıldır insanlık tarihinin %99 u ister Müslüman,
ister Hristiyan, ister Yahudi olsun bir Allah ve ahiret inancı ve bu inancın
vaaz ettiği bir ahlak anlayışı ile yaşadı.
Örnek olarak İslamiyet’te alıcıya aldatmak hakkında:
Peygamberimiz ihtiyaçlarını almak
için yiyecek maddesi satan bir esnafın yanına gider. Peygamberimiz elini
tahıl çuvalının içine daldırır. Tahıl çuvalına üsten içine bakınca kuru
gözüküyor, ama Peygamberimiz elini çuvalın içine daldırınca eli çuvalın yaş
olduğu yere kadar uzanmış elini geri çekince Peygamberimiz ürünün üstü, yani
müşterinin göreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır. Peygamberimiz
Tahılın sahibine “Bu ne”? diye sorar. Satıcı Peygamberimize yağmur yağdığını
söyler. Bunun üzerine satıcıya Peygamberimiz şunları söyler: “Islak olan
buğdayın bir kısmını, insanların görebilmesi için çuvalın üzerine neden
koymadın? Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, İman 164]
Ayrıca bir de kültürün getirdiği
Ahlak inancı vardır. Mesela:
Ahilere göre “doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez,
getirse de bu sürekli olmaz.”
Araştırmadım ama benzer emirlerin
Hristiyanlık, Yahudilik de de olduğuna eminim. Hatta Budizm vb.. öğretilerde de
ahlak olmazsa olmazdır.
Yine dinimizde “Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” Zümer -9
Bir grup insanlar gelerek
Rasulullah’a (asm): “Allah’a kullarından en sevgili olanı hangisidir?” dediler.
Rasulullah (asm) de: “Ahlakı en güzel olanıdır” buyurdu. (Taberani, İbni
Hıbban)
“En hayırlılarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır.” (Buhari)
Gibi ayet ve hadislerle ahlak a vurgu yapılmıştır. Ayrıca
"Menfaat yaşamak, ahlak ise
yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar." Nurettin Topçu
Gibi sözlerle düşünürler ahlakın önemini
vurgulamıştır.
Hayatta bireysel olarak etik tarafta
kalmayı tercih edenlerin kazandığı bir toplum inşa edilemezse o toplum her
manada gelişemez.
Geçenlerde ilk 100 deki bir firmadan bir alım
sürecinden konuşuldu. Görüşülen kişi muhalif bir kişi imiş ve iş görüşmesini
yapanlar ya bu daha sonra başımıza iş açar mı deyip elemişler. Bu olay bu kurum
içinde duyulmuş ama hiç kimse ne yetkili birilerine durumu raporlamış, ne
görüşmeyi yapanları uyarmış ne de tek satır bir tweet veya benzeri bir yöntemle
bu yanlışı düzeltmeye çalışmış.
Bu da toplumsal başka bir karakter yansıması. Bununla
birlikte Hz. Ali der ki
“İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir,
bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda
cesaretlendirirsin.”
Şeyh Şâmil ve Ahmet Ziyâeddin
Gümüşhanevî Hz. Lerinin torunu Dr.Münir Derman (k.s.)
Der ki : “Hatalı işlere karşı susmak yasaktır.
O zaman konuşmak ibâdet sayılır.”
Yine kendi tecrübelerimden birini
paylaşayım; yakın bir zamanda bir kamu kuruluşundan bir teknik arkadaş linkeden
üzerinden paylaşımlarımız vasıtası ile iletişime geçti. Biz şu yerli SEIM
ürününü kullanıyoruz ve memnun değiliz, değiştirmek istiyoruz bir sizi
deneyebilir miyiz diyerek bizi davet etti. Teknik süreçler sonucunda yönetimin
de onayladığı ve bizim o memnun kalmadıkları ürüne göre çok daha uygun bir
maliyetle sağladığımız proje ödeme vadesi gelince verilen sözler unutulmuş
oldu. Bütün sözler ve taahhütler
unutuldu ve tam tersi bir yaklaşım ortaya çıktı
Bundan çok kısa süre sonra yine başka
bir kamu kurumu başla bir yerli SIEM ürününü değiştirmek istediği bilgisine
istinaden demo sürecine başladık. Teknik olarak değerlendirmeden geçtikten
sonra kuruma ödeme şartlarını sorduk ve ona göre taksitli ve çok uzun vadeli
ödeme planı belirledik. En son imzaları
atmadan bu plana uymazsanız ürünü kullanamazsınız dedik, kurum da plana uyamayabiliriz
ve bu durumda lisansı kullanamama riskini alamayız dedi.
“Kendimizin belirleyip sunduğu plana
uyamayabiliriz, siz de uymadığımızdan dolayı lisansı kullandırmazsanız bu
durumda sizinle çalışmak istemeyiz.”
Batı toplumlarını pek çok açıdan eleştirebiliriz.
Büyüklerine saygı yok, uyuşturucu, içki tüketimi had safhada, çeşitli kişisel
uç noktalarda yaşamlar var vs.. ama kamuyu ilgilendiren konularda çok daha
duyarlılar. Mesela işin ehline verilmeyişine, rüşvete, kayırmacılığa vs..
Bununla ilgili 100 sene önce Mehmet Akif Avrupa gezisi sonucunda görüşünü
soranlara
”İşleri var Dinimiz gibi, Dinleri var
işimiz gibi…” demiş.
“Hiç kimse Hz. Muhammed’in
prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün
başarılara rağmen bizim bütün kanunlarımız, İslâm medeniyetine bakarak çok
eksiktir. Biz Avrupa milletleri, büyük medenî imkânlarımıza rağmen, Hz.
Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk
basamağındayız.” // Johann Wolfgang von Goethe
Johann Wolfgang von Goethe
nin bahsettiği islam medeniye bizim şu anda yaşadığımız mı acaba?
Hasan-i Basri'nin şu sözü
"Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer
siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi
görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi
görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi." Bu
soruya ışık tutabilir.
Toplumlar çocuklarının ve
torunlarının geleceğini şimdi yaptıkları ile belirlerler.
“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar
yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Albert Einstein
İçinde doğup büyüdüğümüz toplumun
bozulmamış dini ve dolayısı ile ahlakı ile ilgili dünyanın en büyük düşünürleri
neler demişler
Muhammed, hürmet ve saygıya
fazlasıyla lâyıktır. // Tolstoy
Büyük İslâm Peygamberi Yüce Yaratıcı’nın katına çıkıp
onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.//Dostoyevski
“İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak nerdeyse
çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız.
Eğer O aramızda olsaydı bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı
ile çözerdi” // George Bernard Shaw
Ben şunu iddia ediyorum ki, Hz. Muhammed en seçkin bir
kıymettir. Yaradan’ın, böyle ikinci bir vücudu imkan sahasına getirmesi de
ihtimalden uzaktır. Seninle aynı asırda bulunamadığımdan dolayı üzgünüm Ey
Muhammed…
Prens Otto Von Bismarck (Modern Almanya’nın ilk
şansölyesi -başbakanı)
İnsan hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün, acaba Hz.
Muhammed'den daha büyük insan bulunur mu? // Lamartine
Sanırım bir kaç yıl oldu savunma sanayi içinden
birileri bir hafta sonu bana linkedin üzerinden ulaştı. SIEM projesi
yaptıklarını ama linkedin üzerinden okuduğu bizim paylaşımlarımızı çok
beğendiğini ve neden gelip bunları tanıtmadığımızı sordu. Ben de biz geldik
sunumlar yaptık dosyalarımızı bıraktık dedim. Ya biraz daha fazla tanıtım
faaliyetleri yapsanız, insanlarla vakit geçirseniz sizi tanısalar gibi
tavsiyeleri oldu. Biz de biz firma
olarak motivasyonu AR-GE olan bir firmayız savunma sanayi nin teknoloji
seçerken bakması gerekenin de bu olduğuna inandığımızı söyledik. Arkadaş da siz
Türkiye’de yaşamıyor musunuz anlamına gelen bir mesaj verdi ve teşekkür ettik.
İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği
[verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]
İşi ehline vermek hem farz, hem sünnet değil mi?
Yine birkaç yıl öncesinde birlikte çalışmak için bize
geldi. Bu şirket değişik heyecan ve motivasyonla bir şeyler yapmaya çalışırken
rakip şirketlerden birinden satışın başındaki yöneticiyi transfer etmek de dâhil
çeşitli stratejiler denedi. Bu süreçte bu yönetici ile defalarca görüşmeler
yaptı ve hakkında çok ağır yorum yaptı.
Daha sonra hakkında bir sürü ağza bile alınmayacak çok ağır ve negatif yorum
yaptığı bu yönetici ile ortak olup yoluna devam etti ve biz ayrıldık.
Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur. // Refiki
Aldatmacanın yükselişi, etiğin düşüşünden ziyade
topluluğun çöküşü ile ilgilidir /R. Keyes
Davranışlarımız değerlerimizle çeliştiğinde
yapacağımız şey muhtemelen değerlerimizi yeniden düşünmek oluyor. //R. Keyes
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder