Bu Blogda Ara

19 Aralık 2022 Pazartesi

ZOR ZAMANLARDA SUSMAK

Değil haksızlığa uğrayanlar, haksızlığa uğramasalar bile yaşadığı toplumda haksızlık olanlar bu haksızlığa susmamalıdırlar. Bunun bilimsel adı bilgisizlik sözleşmesidir.

Bilgisizlik sözleşmesi:

Zora dayalı rejimler, egemen sınıfların gizli ya da açık işbirliği dışında, sıradan vatandaşın suskunluğuna ihtiyaç duyar. bilgisizlik sözleşmesi, sessiz çoğunluğun (bazen azınlığın) gönüllü körlüğüne dayalı yazılı olmayan bir mutabakattır. zulme aktif katılımımızı gerektirmez, itaat etmenizi yani itaatsizlik yapmamanızı talep eder sadece; olup bitenleri duymamış, görmemiş gibi yapmanız kâfidir. karşılığında işlemeye devam eden düzenin tüm avantajlarından nemalanır, susturulmuş vicdanın rahatlığıyla yaşayıp gidersiniz. sözleşme kuralları o kadar da katı değildir, belli sınırlar içinde arada muhaliflik bile yapabilirsiniz. "

 

“Haksızlığın önünde eğilmeyin."

Hz Ali

                  Doğruyu bildiği halde susana lânet olsun.

Hz. Muhammed (S.A.V)- Deylemi

"Haksızlığa karşı sükut etmek, hakka karşı bir hürmetsizliktir."

BSN

Her söylediğin doğru olmalı, ama her doğruyu söylemek doğru değildir.

Tabii ki hakkı savunurken usul ve akıl çerçevesinde yapmak, yakıp yıkmamak ve kendinin veya etrafının hayatını tehlikeye atmamaktır.

İnsanların gördüğü kötülüklere susmaması vicdani bir özelliktir. Efendimiz Hilfü’l Fudul’e mazlumların hakkını savunmak için üye olmuştur.

 

“En büyük şehit zalim bir hükümdarın yanında hakkı haykırdığı için şehit edilen kimsedir.” 

(Tirmizi, Ahkam, 4)

Çünkü o âlim bilir ki bundan sonra büyük ihtimalle boynu vurulacaktır ama yine de susmaz. Burada o alim, ben bir sürü öğrenci yetiştiriyorum, halkı irşad ediyorum, fakirlere bakıyorum veya ihtiyaçlarının giderilmesine vesile oluyorum diye düşünüp sultanın karşısına çıkmamayı da tercih edebilirdi.

 

İbn Hazm şecaat“Bir kimsenin dinini ve ailesini, baskı altında kalmış komşusunu, kendisine sığınan, malı ve onuru saldırıya uğramış bir mağduru haksızlık edenlere karşı ölümü göze alarak savunması” şeklinde tanımlar. (el-Ahlak ve’s-siyer, s. 59; ayrıca bk. Râgıb el-İsfahânî, s. 328-329)

Toplumsal bir haksızlık karşısında korkakça davrananlara katlanamam. Günümüzün sorunları ancak gözü pek ve köktenci bir kararlılıkla çözülebilir.

John Kennedy Toole- Alıklar Birliği

 

Üstad'ın dönemindeki idareciler dinsizlik hesabına Üstad'a keyfi bir şekilde zulmediyorlardı, Üstat da onları amel ve fiil noktasından tanımıyordu. Yani onların zorla dayattığı hayat modelinden alabildiğine mücerret ve uzak bir hayat yaşamaya gayret ediyordu. Onlar da Üstad'ın bu tavrına mukabil zulümlerini daha da ziyadeleştiriyorlardı.

Bu haletin kalkması ya da hafiflemesi için Üstad'a, "onlara müracaat edip onları tanısan, belki üstündeki bu zulüm ve baskı kısmen kalkacak veya hafifleyecek" diye teklif edenlere Üstad bu cevabı veriyor. Yani mealen,

"Haksızlığı hak bilen zalimlere müracaat etmek, o zalimlerin benliğini okşamak ve hakka bir saygısızlık ve hürmetsizlik olur."

BSN

 

diyerek, o zalimlere boyun eğmiyor.

 

Hz. Hüseyin efendimizim kendileri ile birlikte aile efratlarının da canlarını ortaya koydular ama susmadılar.

“Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.”

Dr. Münir Derman (k.s.)

 

Tabii ki insan bile isteye ölüme gitmez. Yol güzergahı anlamında alabileceği bütün tedbirleri alır ve müspet hareket eder. Yıkma, yağma, hakaret zaten hakkı savunma değildir.

 

Bir haksızlık karşısında yalnız kalmaktan korktuğu için susanlar, sabrederek olgunlaşmak için susan kişinin eylemi görüntüde aynıdır. ancak psikolojik sonuçları ve katkıları farklıdır.
Hilal Bebek - Çemberin Dışı

 

Riskler ne kadar olursa olsun, bu riskleri hesap ederek nasihata devam etmek efendimizin emri. Onlar anlamıyorlar, düzelmezler, binlerce kez anlattım yaklaşımı doğru mu? Hele hele nasihati Müslümana yapıyorsak ve sadece yüz yüze (hazırda) değil gaybda (kitap, sosyal medya vb..) yapma emrini aldı isek

“Hazırda ve gaybda olanlara nasihat etmek."

 (Râmuz-ül Ehadîs sh: 483)

 

"Haksızlığa uğrayan kimse, yeri geldiğinde uğradığı haksızlığı, kendisine yapılan kötülüğü açıklamak, ilgililere duyurmak mecburiyetindedir. Aslında bu da 'vuran, kıran, çalan, çarpan, yalan söyleyen, sözünde durmayan...' bir kimse hakkında kötü söz söylemektir. Ancak bundan zarar gören kimse için bunları açıkça söylemek, başkalarına duyurmak caiz görülmüş, Allah tarafından izin verilmiştir. Bir kimseye karşı haksızlık yapan ve zarar veren kimsenin yaptığı kötülüğü açıklamak caiz olunca, zulmü ve kötülüğü, bireyi aşarak bir gruba veya topluma zarar veren kimsenin durumunu açıklamak elbette caiz olacaktır. Açıklamanın ötesinde beddua etmenin de caiz olduğu ifade edilmiştir. Daha ileri giderek gıybet, iftira, küfür derecelerine varan aleyhte konuşma ise caiz görülmemiştir." (Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu,II/132)

 

“Kötülük karşısında susmak bizatihi kötülüktür. O zamanda konuşmamak aslında konuşmak, eyleme geçmemek eylemde bulunmaktır.“

D. Bonhoeffer

 

“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”

(Müslim)

Yukarıdaki hadisteki dil ile değiştirme emrinin kapsamına sanırım günümüzde dijital dünyanın tamamı yani sosyal medya da girer.

 Bir adam ayağını üzengiye koymuş olduğu halde Rasulullah (s.a.v)’e gelerek: “Hangi cihad daha değerlidir?” diye sormuştu da;

Rasulullah (s.a.v): “Zalim idarecinin karşısında hakkı konuşmaktır” diye cevab verdi. (Nesai, Bey’at, 37; Musned, 18076)

 

"Bir kötülüğe sessiz kalmak, onu yapmaktan daha kötüdür."

Plato

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder