Bu Blogda Ara

22 Aralık 2018 Cumartesi

Kendi Ayağımıza Sıktık

Toplum olarak kendi elimizle oluşturduğumuz yaşadığımız ortam,kültürün değişik sıralamalarına örnek olarak aşağıdaki veriler var.

Hukukun üstünlüğü endeksinde 113 te 101.

İnsani gelişmişlik endeksinde 189 ülke arasında 64.

İnsan sermayesi endeksinde 157 ülke arasında 53.

Yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 81.

Makalelere atıf sayısında ise 239 ülke arasında 167.

BM, Türk ekonomisini dünyanın birinci sırada en kırılgan ekonomisi olarak ilan ediyor.

Küresel İş İdaresi Konseyine göre, Türkiye 2005 yılında dünyada yatırım yapılabilir 25 ülke içinde 13 sırada iken, son yıllarda bu 25 ülke içine giremedi.

Bütçe şeffaflığı sıralamasında , 102 ülke içinde 58 sıradayız. Yani Ortanın altındayız. [1]

 Dünya Enerji Sıralamasında 44.

2018 yılı küresel rekabetçilik endeksinde 140 ülke arasında 61.

Küresel İnovasyon Endeksinde 126 ülke arasında 50.

PISA testinde 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarında Türkiye okuduğunu anlamada 50. sırada yer alırken matematikte 49, fende ise 52. olmuştu.

Türkiye, teknolojik gelişmişlik açısından 82 ülke baz alınarak yapılan araştırmada, 49’uncu olurken, inovasyon, Ar-Ge ve patent gibi konularda listeye giremediği görüldü. [2]

Ülkelerin araştırma geliştirme harcamaları, patent sayıları, bilgi-yoğun endüstrilerinin kapsamı gibi 80 gösterge üzerinden değerlendirildirmeye tabi tutulduğu listede geçen yıl birinci sırada yer alan İsviçre, bu yıl da liderliğini korudu.  Türkiye ise geçen yıl 43. sırada bulunduğu listede 50. sırayı aldı. [3]

Türkiye, patent üretiminde her ne kadar ilk 25 içerisinde yer alsa da tıpkı dünya bilimine katkıda olduğu gibi, ilk 10 ülke dünya biliminin ve dünya patent sayısının yüzde 90’nını üretiyor!.. [4]


Yukarıdaki endekslere yenileri eklenebileceği gibi itiraz da edebiliriz. Mesela savunma sanayinde pek çok ürün ürettik diye. Ama demek ki elin oğlu daha fazla üretiyor ki sıraladığımız zaman bizi geçiyor. Onun için kıyas önemli. Kendimizi, kendimizin 30 yıl önceki hali ile kıyaslarsak kendimizi dev aynasında görebiliriz. Ama dünya ile kıyaslayınca durum yukarıdaki gibi.

Her şeyi siyasetten beklemek çok yanlış. Bu ortam oluşurken, ortama katkı verecek veya en azından yanlışa yanlış demeyecek şekilde ticaretine devam eden, işine gidip gelip maaşını alan, memuriyetine devam eden, yorumlarla bu ortamın oluşmasına katkı sunanlar olarak sonradan biz aslında böyle olmasını istemedik demek ne kadar samimi ve hatta ahlaki?

Erol Bilecik TUSİAD Başkanı; "İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur" diyor.

İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.//Hz. Ali

"İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru söyleyenler ise yalanlanacak. Keza o yıllarda haine itimat edilecek, emin (güvenilir) kimseye hainsin denilecek."  İbni Mace, Fiten 24

Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.// Dr.Münir Derman (k.s.)

“Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu?

Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor?

Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” //Namık Kemal

Referanslar

1-https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiye-nin-dunyadaki-yeri-44494yy.htm

2- http://www.gazetevatan.com/turkiye-82-ulke-arasinda--1174487-teknoloji/

3-https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2137813-en-yenilikci-ekonomiler-siralamasinda-turkiye-7-sira-geriledi

4-http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/abbas-guclu/abd-ve-cin-in-patent-yarisi--2632765/

17 Aralık 2018 Pazartesi

İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur

Erol Bilecik TUSİAD Başkanı; "İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur"

İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.//Hz. Ali "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru söyleyenler ise yalanlanacak. Keza o yıllarda haine itimat edilecek, emin (güvenilir) kimseye hainsin denilecek." İbni Mace, Fiten 24 Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.// Dr.Münir Derman (k.s.) “Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor? Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” //Namık Kemal

9 Aralık 2018 Pazar

AR-GE'de Öze Dönüş


Yerli ürünlerin en büyük sorunu güven.
Yerli üreticiler konjektör, ilişkiler, yerli milli, milli duyguları kullanarak ürün satıyor ama daha sonra ürün satıcıların anlattığı işlevi görmüyor.
Kullanıcılar da konjektör, ilişkiler, yerli milli, milli duygular ışığında ürün aldıktan sonra istediği performansı almasa bile, bunun üzerine gitmiyor. Şimdi bu ürünü niye aldın o zamanlar denmesin, arkasında bir dayısı vardır, binlerce referansı var bir şey söylesem başıma iş açarım (kendi değerlendirmesinin ceremesi, eksikliği veya uzak durması). Dolayısı ile son kullanıcılar sustukça ahlaksız yerli üreticiler yerine bütün yerli üreticiler zan altında kalıyor.
Ülkemizde hâlâ yaygın olarak AR-GE işinin “GE” kısmı ağırlıklı ve “ar” kısmı olmayan argede elde edilecek katma değer görece küçük oluyor.
AR-GE bir kültür işi. Para olmadan olmadığı gibi olsa da kültür yoksa yine olmuyor. Kişi başı geliri 63.000 $ olan dünya sıralamasında 7. Durumda olan Danimarka para pul derdi olmamasına rağmen bu işin bir kültür işi olduğunu bildiği için Silikon vadisine büyükelçi atadı ve Start-up ları ABD ye yönlendiriyor.
Kültür olmayınca Biz yetiştiriyoruz, ellere yar oluyor - http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/gungor-uras/genclerimiz-abd-icin-ar-ge-yapiyor-544970/
AR-GE faaliyetlerimizin sonucunda vardığımız nokta. Einstain in ünlü sözü “Aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklememek lazım”
Türkiye Ar-Ge yatırımlarını ne ürüne, ne de ihracata dönüştürebiliyor - https://www.dunya.com/sektorler/teknoloji/turkiye-ar-ge-yatirimlarini-ne-urune-ne-de-ihracata-donusturebiliyor-haberi-360958
Türkiye’de, her milyar Dolarlık Ar-Ge harcaması başına düşen ortalama patent başvurusu 327 iken ,  yüksek teknolojili ürün ihracatı 0,2 milyar $'dır. Bu rakamların Amerika için 1350 patent ve 0,5 milyar $, Güney Kore için 3503 patent ve 2,2 milyar $ olduğu düşünüldüğünde  Türkiye'nin Ar-Ge harcamasının yanında nitelikli Ar-Ge harcamasına yönelmesi gerektiği söylenebilir.
Devlet dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan teşvikler veriliyor. Son yıllarda AR-GE harcamaları 20 milyar TL ye yaklaştı ama sonuç üretemiyoruz.  
On binlerce AR-GE desteği alan (AR-GE şirketi), yüzbinlerce AR-GE personelinin neden biz işimizde başarısızız, o zaman bu kaynağı kıt olan milletimizin kaynaklarını nasıl kullanırız ahlakına sahip (veya kanunlar zorla yaptıracak) düşünecek, yapacak, uygulayacak insanlar lazım. Şimdiki durum ortada. Ben bunu son 3 yılda linkedin de onlarca post ile 5000 + takipçim ile ölçmeye çalıştım. İstatistiksel olarak bakıldığında kimse tınmıyor.
Herkes aynı tarz AR-GE imsi işleri yapıp AR-GE teşviklerini aynı şekilde almak için sırada bekler gibi (Bir nevi düzene ortak olmak gibi) görmezden ve duymazdan geliyor.
Şu anki düzene alışmış yüzbinlerce AR-GE personeli varken on binlerce işini gereği gibi yapabilecek AR-GE personelini ve yüzlerce AR-GE şirketini sisteme eklesek sistem değişir mi?  
Mevcut sistemi değiştirmeye çalışmak yerine nemelazımcılığın nasıl bir çıktısı olacağını görmek için Kanunî Sultan Süleyman ile Yahya Efendi arasında geçen olay ışık tutabilir.
Kanunî Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye. Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi’ye gönderir.
Mektupta “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?” der.
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; “Neme lazım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez.
“Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?” diye düşünür.
Nihayet kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir ve der ki:
- Yahya Efendi mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al. 
Yahya Efendi şöyle bir bakar:
- Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.
- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be Sultanım” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar:
- Sultanım! Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, işitenlerde ‘neme lazım’ deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür. 
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.

Peki, yapmamız gerekler neler?

  • Öncelikle dünya ile rekabet edebilir bir eğitim
  • Adil rekabet ortamı
  • Başarıyı ödüllendirmek
  • Yapamayanı elemek
  • Yalancıyı cezalandırmak
  • Düşüp bayılacak kadar çok çalışmak – ABD de AR-GE de çalışanların bildiği gibi
  • Kayırmamak
  • Ölçmek ve kıyaslamak
  • İşi ehline vermek
  • Gerçek problemlerle uğraşmak
  • Hiçbir şeyi devletten beklememek
  • Devleti bütün bu süreçten uzaklaştırıp tamamen özel sektöre devretmek. Kendi parasını harcayan hesap sorar.
  • Doğru alanda AR-GE yapmak
  • Eleştirel düşünen insanlar yetiştirebilmek. Bu bir kültür sorunu
  • İşleri dağıtabilmek
  • "Evrensel olmayan milli olamaz". Kaidesince ürün geliştirilmeli.
  • Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar deyimini AR-GE hayatımızdan çıkarmak (keşke her yerden çıkarabilsek)
  • Konuşmaya değil sonuca bakmak. Bal bal demekle dil tatlanmaz gibi.
  • Devletin sadece bu iş neden tutmuyor diye dertlenmesi, bu işin delisi olan/olacak insanları bulup yukarıdaki şartlara uygun ekosistemin kurulmasına gözlemcilik etmesi lazım




Uygarlığın gerçek ölçüsü; ne nüfus çokluğu, ne kentlerin büyüklüğü, ne de üretim bolluğudur. Gerçek ölçü, ülkenin yetiştirdiği insanların nitelikleridir. Ralph Emerson

Her şeyi "çoklamaya" çalışmamızın temel dertlerimizden biri olduğunu düşünüyorum. Sayılar, skorlar hep çok önemli. Daha çok müşteri, daha çok kazanç, daha çok arkadaş, daha çok ilişki, daha çok alkış, daha çok mülkiyet, daha çok fikir, daha çok ürün, daha çok fotoğraf, daha çok diploma, daha çok Ar-Ge merkezi, daha çok beğeni, daha çok yayın, daha çok dinleyici, daha çok çok girişimci, daha çok konferans... Niceliğe odaklandıkça nitelik azalıyor. Skor arttıkça başarılı olduğumuzu sanıyoruz, çünkü daha görünür oluyor, görünür olan takdir görüyor. Ama daha çok olması daha anlamlı olmasını getirmiyor. Daha çok değer yaratacağını garanti etmiyor. Daha az, ama daha kaliteli, daha derinlikli olanlara, sadece "çoklamayı" değil, "derinleşmeyi" hedefleyenlere ihtiyacımız var belki de. //Umut Ekinci

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ülkemizde gençler birlikte başarmaya alışık değiller ve teknolojiyi tüketiyorlar. Ama biz muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyorsak teknolojiyi üreten ve birlikte başarmayı bilen bir nesil yetiştirmek zorundayız. Erhan Erkut

20 Ekim 2018 Cumartesi

Görebildiklerim ve Göremediklerim -1




Bilginin ve ahlakın (etik tarafta kalmanın) değerli olduğu toplumlar, değersiz olduğu toplumlar ve etkisinin çok az olduğu toplumlar vardır. Bu toplumların ürün, hizmet alımı ve karar verme mekanizmasında görülebilir. En basitinden etrafındakilerden kopya mı çekiyor? Kendi mi karar veriyor?




Bunu bazı toplumlarda ta ilkokuldan itibaren görürüz. Bilmeyen yanındakinden kopya çeker
Bu aslında ahlaki bir probleme de işaret eder.
Ben bunu öğrenciliğimde yaşamıştım, Amerikan sisteminde en azından iyi üniversiteler kalem defter açık ve çok uzun süreli ve başında belletmeyen bile olmayan şekilde sınav yapabilirken bilginin değil de notun (!) değerli olduğu toplumlarda durum tam tersidir.
Ben bunu hala kendi evimde yaşıyorum. Oğlum iyi bir liseye yerleşti ve bazı sınav akşamlarında eve ağlamış geliyor. Dediği “insanlar nasıl kopya çekebilir bu kul hakkı değil mi? Ben böyle dediğimde de arkadaşlarım benle dalga geçiyor.”
Şu anda rektörlük yapan bir hocam anlatmıştı
Sömürge zamanında İngilizler Hintlilerin işe yarar bir şey öğrenmesini engellemek için ellerinden geleni yapar ve işe yarar İngiliz veya dünya kitaplarını okumak için Hintlilerin kurduğu fotokopi atölyelerini basar, bu atölyelerin basılması için de Hint hükümetine baskı yaparlarmış. Hint hükümeti de bu fotokopi atölyelerini basmadan önce atölyeye haber uçurur, makinaların kaçmasını sağlar sonra da atölyeyi basarmış. Yani topyekûn kalkınma için hedef, amaç, uzak görüşlülük, gönül birlikteliği devlet, millet ve bindir farklı etnik ve dini grubun bir araya gelmesine güzel bir örnek ve bugünkü Hindistan ile 15 Ağustos 1947 de sömürgeden kurtulan Hindistan’ı karşılaştırmak için iyi bir örnek.
Toplumlar kendi kaderlerini kendileri belirler. Bunu sosyal hayat, ahlak, toplumsal ortak birlikteler, ziraat ve ticaret hayatını nasıl şekillendirdikleri belirler.
Mesela kendi toplumumuz ahbap çavuş ekonomisi (işi benden olan alır diye özetleyebileceğim ekonomi modeli) sıralamasında Rusya, Malezya, Filipinler, Singapur, Ukrayna, Meksika, Endonezya dan sonra ilk 8 de.


Ama bizim dinimiz işi ehline vermeyi emrediyor. Acaba dinin emirleri ile nefsimizin istekleri örtüşmeyince nefsimizi seçen bir toplum muyuz?
Yine kendi yaşadığım ve ticaret dünyamızı gösterdiğine inandığım iki anım var. Bundan bir buçuk yıl önce ürettiğimiz SIEM çözümü ile ilgili bir bayi adayı ile toplantı yaptık. O sırada o bayi adayı yabancı bir rakip ile de görüşüyor ama daha tam kiminle çalışacağı netleşmemiş idi.  
Rakip firma ürünü ile ilgili teknik 2 saate yakın kendi ürünümüzle birlikte bir karşılaştırma yaptım, daha sonra ofise dönünce 10 sayfaya yakın bir karşılaştırma dokümanı yazdım ve paylaştım ama bu firma yabancı ürünle devam etmeye karar verdi. Aradan 1,5 sene geçit ve ben bir vesile ile yaptığı projelerde teknik olarak çok büyük hayal kırıklıkları olduğunu öğrendim ve tekrar aradım ve SIEM ile aranız nasıl gediyor diye sordum. Ben sorar sormaz “Ya o ürün çok kötüymüş, azıcık işi bilen müşterilerde hep patladık hatta bize söyledikleri, datasheetlerde veya dokümanlarda yazdıkları CPU ve RAM değerleri le PoC bile yapamadık en az 2 katını istiyorlardı.” dedi ama daha sonra asıl bırakma sebeplerinin ise firmanın ticari olarak da kazık atmak istemesi olduğunu belirtti. Benim de aklıma
·       Ben size 1,5 sene teknik olan kısımları anlattım ve daha fazlasını anlattım rapor da yazdım gönderdim o zaman neye göre bu ürünü seçtiniz?
·       Eğer ticari olarak kazık atması idi patlak olduğunu bildiğiniz halde işten anlamayan müşterilere satmaya devam mı edecektiniz?
·       Siz müşterinize bir ürün götürürken neye göre karar veriyorsunuz? Kulaktan duyma ve ya onun bunun söylediği yani kopya çekme yöntemini mi kullanıyorsunuz. Sizin kendinizin bir değerlendirme yeteneği veya süreci yok mu?
diye sormak geldi.
Yine benzer bir şekilde yerli bir SIEM çözümünün satışını yapan bir başka bir firma ile uzun süredir tanışıyoruz. Defalarca toplantı yaptık ve teknik olarak da sattığı ürün ile karşılaştırma yaptık. Ayrıca kendi sattığı ürünü en büyük müşterilerinden ve ilk 100 deki firmadan kendi söktü, ayrıca ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına bir şekilde satılıp da sonradan söküldüğünü de çok iyi biliyor. Telefonda da kendisi ile bu sattığı ürünle patlayan projeleri konuştuk ama hala daha bu ürünü müşterilerine aynı kararlılıkla götürüyor. Ona da
·       Eğer sen alıcı olsan ve sana bu ürünü satmak için gelen adamın daha önce en büyük müşterisine satıp daha sonra sökmek zorunda kaldığını bilsen alır mıydın?
·       Eğer ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına satılıp da sonradan söküldüğünü bilsen alır mıydın?
Diye sormak geldi.
Peygamberimiz (s.a.s) “Bir Müslümanın kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.”(İbn Mâce, Ticâret, 45.) buyurur
Gelişmiş toplumlar etik tarafta kalan profesyoneller için profesyonel işinde özgün, güncel ve derinlikli bilgiye ve bu bilgiye erişme-araştırma yetkinliğine sahip olmayan fertlere maddi manevi başarı için önünü açmaz.
Yukarıdaki olaylar bir toplumsal davranış biçimidir.
Günümüzde Allah ve ahiret inancı olmayan milyonlarca insan olmakla birlikte son 1500 yıldır insanlık tarihinin %99 u ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsun bir Allah ve ahiret inancı ve bu inancın vaaz ettiği bir ahlak anlayışı ile yaşadı.
Örnek olarak İslamiyet’te alıcıya aldatmak hakkında:
Peygamberimiz ihtiyaçlarını almak için yiyecek maddesi satan bir esnafın yanına gider.  Peygamberimiz elini tahıl çuvalının içine daldırır. Tahıl çuvalına üsten içine bakınca kuru gözüküyor, ama Peygamberimiz elini çuvalın içine daldırınca eli çuvalın yaş olduğu yere kadar uzanmış elini geri çekince Peygamberimiz ürünün üstü, yani müşterinin göreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır. Peygamberimiz Tahılın sahibine “Bu ne”? diye sorar. Satıcı Peygamberimize yağmur yağdığını söyler. Bunun üzerine satıcıya Peygamberimiz şunları söyler: “Islak olan buğdayın bir kısmını, insanların görebilmesi için çuvalın üzerine neden koymadın? Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, İman 164]
Ayrıca bir de kültürün getirdiği Ahlak inancı vardır. Mesela:
Ahilere göre “doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez, getirse de bu sürekli olmaz.”
Araştırmadım ama benzer emirlerin Hristiyanlık, Yahudilik de de olduğuna eminim. Hatta Budizm vb.. öğretilerde de ahlak olmazsa olmazdır.
Yine dinimizde “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” Zümer -9

Bir grup insanlar gelerek Rasulullah’a (asm): “Allah’a kullarından en sevgili olanı hangisidir?” dediler. Rasulullah (asm) de: “Ahlakı en güzel olanıdır” buyurdu. (Taberani, İbni Hıbban)
“En hayırlılarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır.” (Buhari)

Gibi ayet ve hadislerle ahlak a vurgu yapılmıştır. Ayrıca
"Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar." Nurettin Topçu
Gibi sözlerle düşünürler ahlakın önemini vurgulamıştır.
Hayatta bireysel olarak etik tarafta kalmayı tercih edenlerin kazandığı bir toplum inşa edilemezse o toplum her manada gelişemez.




Geçenlerde ilk 100 deki bir firmadan bir alım sürecinden konuşuldu. Görüşülen kişi muhalif bir kişi imiş ve iş görüşmesini yapanlar ya bu daha sonra başımıza iş açar mı deyip elemişler. Bu olay bu kurum içinde duyulmuş ama hiç kimse ne yetkili birilerine durumu raporlamış, ne görüşmeyi yapanları uyarmış ne de tek satır bir tweet veya benzeri bir yöntemle bu yanlışı düzeltmeye çalışmış.
Bu da toplumsal başka bir karakter yansıması. Bununla birlikte Hz. Ali der ki
“İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.”
Şeyh Şâmil ve Ahmet Ziyâeddin Gümüşhanevî Hz. Lerinin torunu Dr.Münir Derman (k.s.)
Der ki : “Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.”
Yine kendi tecrübelerimden birini paylaşayım; yakın bir zamanda bir kamu kuruluşundan bir teknik arkadaş linkeden üzerinden paylaşımlarımız vasıtası ile iletişime geçti. Biz şu yerli SEIM ürününü kullanıyoruz ve memnun değiliz, değiştirmek istiyoruz bir sizi deneyebilir miyiz diyerek bizi davet etti. Teknik süreçler sonucunda yönetimin de onayladığı ve bizim o memnun kalmadıkları ürüne göre çok daha uygun bir maliyetle sağladığımız proje ödeme vadesi gelince verilen sözler unutulmuş oldu.  Bütün sözler ve taahhütler unutuldu ve tam tersi bir yaklaşım ortaya çıktı
Bundan çok kısa süre sonra yine başka bir kamu kurumu başla bir yerli SIEM ürününü değiştirmek istediği bilgisine istinaden demo sürecine başladık. Teknik olarak değerlendirmeden geçtikten sonra kuruma ödeme şartlarını sorduk ve ona göre taksitli ve çok uzun vadeli ödeme planı belirledik.  En son imzaları atmadan bu plana uymazsanız ürünü kullanamazsınız dedik, kurum da plana uyamayabiliriz ve bu durumda lisansı kullanamama riskini alamayız dedi.
“Kendimizin belirleyip sunduğu plana uyamayabiliriz, siz de uymadığımızdan dolayı lisansı kullandırmazsanız bu durumda sizinle çalışmak istemeyiz.” 
Batı toplumlarını pek çok açıdan eleştirebiliriz. Büyüklerine saygı yok, uyuşturucu, içki tüketimi had safhada, çeşitli kişisel uç noktalarda yaşamlar var vs.. ama kamuyu ilgilendiren konularda çok daha duyarlılar. Mesela işin ehline verilmeyişine, rüşvete, kayırmacılığa vs.. Bununla ilgili 100 sene önce Mehmet Akif Avrupa gezisi sonucunda görüşünü soranlara
”İşleri var Dinimiz gibi, Dinleri var işimiz gibi…”  demiş.
“Hiç kimse Hz. Muhammed’in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün başarılara rağmen bizim bütün kanunlarımız, İslâm medeniyetine bakarak çok eksiktir. Biz Avrupa milletleri, büyük medenî imkânlarımıza rağmen, Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız.”  // Johann Wolfgang von Goethe
Johann Wolfgang von Goethe nin bahsettiği islam medeniye bizim şu anda yaşadığımız mı acaba?
Hasan-i Basri'nin şu sözü "Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi." Bu soruya ışık tutabilir.
Toplumlar çocuklarının ve torunlarının geleceğini şimdi yaptıkları ile belirlerler.
“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Albert Einstein
İçinde doğup büyüdüğümüz toplumun bozulmamış dini ve dolayısı ile ahlakı ile ilgili dünyanın en büyük düşünürleri neler demişler
Muhammed, hürmet ve saygıya fazlasıyla lâyıktır. // Tolstoy
Büyük İslâm Peygamberi Yüce Yaratıcı’nın katına çıkıp onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.//Dostoyevski

“İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak nerdeyse çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız. Eğer O aramızda olsaydı bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı ile çözerdi” // George Bernard Shaw 
Ben şunu iddia ediyorum ki, Hz. Muhammed en seçkin bir kıymettir. Yaradan’ın, böyle ikinci bir vücudu imkan sahasına getirmesi de ihtimalden uzaktır. Seninle aynı asırda bulunamadığımdan dolayı üzgünüm Ey Muhammed…
Prens Otto Von Bismarck (Modern Almanya’nın ilk şansölyesi -başbakanı)
İnsan hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün, acaba Hz. Muhammed'den daha büyük insan bulunur mu?  // Lamartine
Sanırım bir kaç yıl oldu savunma sanayi içinden birileri bir hafta sonu bana linkedin üzerinden ulaştı. SIEM projesi yaptıklarını ama linkedin üzerinden okuduğu bizim paylaşımlarımızı çok beğendiğini ve neden gelip bunları tanıtmadığımızı sordu. Ben de biz geldik sunumlar yaptık dosyalarımızı bıraktık dedim. Ya biraz daha fazla tanıtım faaliyetleri yapsanız, insanlarla vakit geçirseniz sizi tanısalar gibi tavsiyeleri oldu.    Biz de biz firma olarak motivasyonu AR-GE olan bir firmayız savunma sanayi nin teknoloji seçerken bakması gerekenin de bu olduğuna inandığımızı söyledik. Arkadaş da siz Türkiye’de yaşamıyor musunuz anlamına gelen bir mesaj verdi ve teşekkür ettik.
İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]
İşi ehline vermek hem farz, hem sünnet değil mi?
Yine birkaç yıl öncesinde birlikte çalışmak için bize geldi. Bu şirket değişik heyecan ve motivasyonla bir şeyler yapmaya çalışırken rakip şirketlerden birinden satışın başındaki yöneticiyi transfer etmek de dâhil çeşitli stratejiler denedi. Bu süreçte bu yönetici ile defalarca görüşmeler yaptı ve hakkında çok ağır yorum yaptı.  Daha sonra hakkında bir sürü ağza bile alınmayacak çok ağır ve negatif yorum yaptığı bu yönetici ile ortak olup yoluna devam etti ve biz ayrıldık.
Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur. // Refiki 
Aldatmacanın yükselişi, etiğin düşüşünden ziyade topluluğun çöküşü ile ilgilidir /R. Keyes
Davranışlarımız değerlerimizle çeliştiğinde yapacağımız şey muhtemelen değerlerimizi yeniden düşünmek oluyor.  //R. Keyes



9 Temmuz 2018 Pazartesi

SIEM


SURELOG SIEM  




18 Mayıs 2018 Cuma

Müslümanın Dünya ile İmtihanı

Müslümanın mal ve makam için yapacağının hududu yoktur.
Nereden mi biliyorum? Peygamber efendimizin hadisi şerifi "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."Tirmizî, Zühd 26, (2337)

Müslüman dünyasının halifesi(!), yüzlerce (belki binlerce) sahabe ve on binlerce tabiin hayatta iken,
hilafet makamında kendisi kalabilmek için Hicri 61 de yani peygamberimizin  vefatından 50 sene sonra onun iki torununu, efendimizin torunlarını ne kadar sevdiği ve

İbni Mes'ud (ra) dan rivayetle: Resulullah (asm) buyurdular: Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir. Babaları onlardan daha hayırlıdır.  (Camiüssağir-3821)

Üsâme b. Zeyd (r.a.) dan rivayetle: Bunlar benim oğullarım ve kızımın oğullarıdır. Allah’ım ben onları seviyorum sende onları sev onları sevenleri de sev.” (Buhârî, Menakîb: 27)

‘Beni seven, şu ikisini sevsin.’” (Müstedrek, Hakim, 3/166)

Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah, Hüseyin’i seveni sevsin. Hüseyin torunlardan bir torundur.” (Tirmizi 5/658; Bihar’ul Envar 43/261; Ahmed 4/172)

hadisleri ortada iken,  İslâm tarihinde “Ehl-i Aba Olayı” olarak bilinen meşhur olay ( Ehl-i Aba Olayı’na göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) sırtında abası olduğu halde, abanın altına, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i almış ve Ahzab Sûresi’nin “Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” meâlindeki 33. âyetini okuyarak onlar için duâ ettiği) ortada iken zamanın islam halifesi makam, dünya, mal  sevgisinden dolayı İslâm tarihinin yürekleri dağlayan elim faciasına sebep olur.

Ve halife bunu yaparken halk da (kufe halkı) önce peygamber torunlarını çağırmış, koruma sözü vermiş ve sonra yine aynı mal, mülk, makam, dünya sevgisi ile hepsini yalnız bırakmış (dilim varsa satmış diyeceğim).

Bütün bunları niye mi anlattım?. İsrail hadisesine bir de buradan bakmak için. Onlar bunu dini inançları gereği yapıyor (Biz zaten Yahudiliğin bu halinin orijinal olmadığını söylüyoruz.) ama bizim yaptığımız mal mülk için: bağırıp çağırıyoruz ama daha sonra İsrail ile işimize gücümüze
bakıyoruz.

"Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."Tirmizî, Zühd 26, (2337)

10 Şubat 2018 Cumartesi

MİLLİ VE YERLİ, MİLLİ SİSTEMLER VE MİLLİ YAZILIMLAR ÜZERİNE KARALAMALAR


Yüksek teknoloji ürünleri ana konumuz. Yıllardır AR-GE ye destek ve milli sistemler konuşuyoruz ama son 10 yıldır AR-GE ye devlet tarafından devamlı artan şekilde verilen teşviklere rağmen yüksek teknoloji ihracatı hep toplam ihracatın %2 si [1]. Nedeni sanırım şu söz: evrensel olamayan milli olamaz //Prof Demirtaş. Burada küresel düşünüp ulusal davranmak lazım. Her şeyin Türk yapımını uzun yıllardır duyuyoruz ama globalde kullanan yok.
Aşağıda yazdıklarım ortalamaları ifade eder. 80 milyonluk ülkede tabi ki işini hakkıyla yapanlar vardır ama bunların toplamı ortalamayı oluşturamamaktadır.
Yerli Ürün, Milli Yazılım kavramı birkaç senede bir tekrar tekrar gündeme gelen bir konu. Daha önce gündeme gelmesi ile son gündeme gelmesi arasında geçen sürede ne olduğu ise konuşulmaz. Hep yeni bir defter açılır. Hep gazete başlıkları okuruz “Savunma sanayisinde milli yazılım dönemi!”, “Milli Yazılım XXXXX Türk milletinin hizmetine sunuldu” gibi gibi. Peki neden beklenen başarı gelmez. İşin sırrı işi ehline vermekte ve peşi sıra gelen plansızlık, demokrasiyi algılama şeklimiz, adalet ve ahlak yorumumuz ve bunların doğurduğu ikincil, üçüncül sebepler.
Türkiye’de teknoparklarda, teknokentlerde, AR-GE merkezi olarak özel statü alan on binlerce AR-GE şirketi ve yaklaşık 157 bin adet AR-GE personeli devletin çeşitli AR-GE imkânlarından faydalanıyor. Ve herkes biz en ehiliz modunda devam ediyor.  Yıl 2001 den bir anı paylaşmış Berkem bey.



Bütün bu işler, milli yazılım, milli uzay gemisi, milli .. ekip işi. “Çıkmaz Elon Musk bizden, çünkü bu iş tek başına yapacağın bir şey değil. Büyük ekip işi” diye devamını getirdi. Şimdi siz o büyük ekibin içini bilginiz ve hayalinizle doldurun. // Alphan Manas [6]

Çuvaldızı kendime batırayım.  Ve önce üreticilerinde başlayarak problemi irdelemeye başlayayım.
1-Geliştiriciler/Üreticiler
Yerli üreticiler iç pazarı düşünerek  (Türkiye’deki yabancı üreticiler de Türkiye ye iç pazarı için geliyor [2]) pazarın dinamiklerine müdahale edebilecekleri network, siyasi destek gibi konulara kanalize olup pazardan pay kapmaya çalışıyorlar ama bunu yaparken de biz milliyiz sloganının üzerinde çok tepindikleri için millik anlamını yitiriyor. Ayrıca genelde basa basa üzerinde durdukları hep reklam ve marketing kampanya ve organizasyonları oluyor bunun sebebi de aslında son kullanıcı çünkü alıcısı var. Vitrine parlatıp, mutfağı unutmak gibi bir yaklaşım mevcut.  Teknopark ve AR-GE destekleri kazanç kapısı olarak görülüyor. Devletin devamlı arttırdığı AR-GE desteklerine rağmen sıralamalarda hep düşüyoruz[3]. Şeref Oğuz’un tespitlerini de buraya ekleyelim
·        Ar-Ge parasıyla repo yapıyoruz.
·        Ar-Ge parasıyla kendi devletimizi dolandırıp duruyoruz.
·        Ar-Ge parasıyla icat çıkarmıyor, şeytani inovasyon yapıyoruz.

Milli ve yerlinin popüler olduğu zamanda biz yaptık, %100 yerli kaynak vs.. diye reklamı yapılıp da oradan buradan devşirme veya kaynak kodu yabancı veya motoru yabancı bir sürü proje duyuyor ve görüyoruz. Bunlar şeytani inovasyon işte.

2-Entegratör, çözüm ortağı, satıcı katmanı
Milli yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürünler. Hatta bazıları yerli muadil ürünler yerine kendisi açık kaynak (open source) ürünleri verip yönetiminden para kazanmayı hesap edip, yerli üreticiyi büyütmemeye kadar giden bir yolda ilerliyor. Burada birebirde yaşadığım bir tecrübemi paylaşayım.
Biz SIEM ve Log Yönetimi konularında çalışıyor ve ürün üretiyoruz. Web sayfamıza bakıldığında da görüleceği gibi Honda, Bayer, Enerjisa/E-On, Türk Telekom ve Bahçeşehir Üniversitesi gibi referanslarımız var.  Potansiyel bir proje için yukarıdakiler kadar büyük olmasa da özellikle konjektörel olarak rüzgârı arkasına almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik vesilelerle medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi çok seven insanlar.  Görüşmenin bir aşamasında bizi müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı ürün bakıyor. Neden diyorum. Burası daha da önemli sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi gelmiş ve şu yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya da bizim open source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu danışmanlık firması da piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve manevi değerlerde mangalda kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir kriter veya ürün yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye? Böyle bir teknik değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda hareket edildiği söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri parlatmak veya önünü açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile müşteriyi avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
3-Son kullanıcı
               Üründen ziyade sosyal etkenlere göre veya kişisel tercihlerini proje başarısı veya şirket çıkarlarının önünde tutmasına göre şekillenen bir karar verme süreci gördüğümüz şeyler. Ayrıca
1-     Kolaycılık: Sizden önde olanlar ne kullanıyorsa onu kullanın
2-     Kalifiye eleman yetersizliği. Olayın teknik olarak irdelenememesi
3-     İhtiyaç analizi: Son kullanıcı ne istediğini tam bilmediği için ne sorması gerektiğini de bilmiyor. Birileri gelsin bize ne lazımsa yapsın modundalar.
4-     Risk. En alttan en üste kadar hiç kimse risk almak istemiyor. Hata çıkınca koskaca ABC firması işte bizi bu duruma soktu biz ne yapalım ne suçumuz var paraysa para destekse destek biz elimizden geleni yaptık savunması.
5-     Sosyal network ve gönlü hoş tutma üzerinden yürüyen proje yönetimi
gibi etkenler de çok etkili.
4-İnsanımız
Yerli ve milli yazılım desteklenmeli der ama yediğinden giydiğine de yabancıdır. Türk malına itibar etmez. Bir sorun ile karşılaştığınızda, sorunun kaynağı ile ilgili ilk düşündüğünüz sizin dışınızda ki etkenler ise, çözebilme ihtimaliniz çok düşük demektir. Bizim millilik kavramımız ben her şeyi yabancı yiyeyim, yabancı giyeyim, yabancıya bineyim ama başka herkes Türk malı kullansın şeklinde.

Ülke olarak rakamlara, adetlere bakım sonuçlara ve kaliteye bakmaz olduk. Açılan 5-10-50-100 adet kursa bakarak ” 2018 Yerli, Milli yazılım ve donanım yılı olacak.” Vs.. gibi sloganları hemen atıveriyoruz. Nasıl olsa 2018 bitene kadar herkes her şeyi unutacak ve 2019 da yine 2019 Yerli, Milli yazılım ve donanım yılı olacak.” diyebileceğiz

5- Sektördeki vergi düzenlemelerinin büyümeyi teşvik edecek, derinleşmeyi sağlayacak ve ihracatı güçlendirecek şekilde olmaması.


Peki işini iyi yapanlar? “Gençlerimiz kendi ülkelerinde, kendi üniversitelerinde parlak bir gelecek göremedikleri için  Batı’ya yöneliyorlar. En zeki öğrencilerimizi Batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz.” (Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Eylül 2017).Gelişmekte olan bir ülke için  “beyin göçü” sorunu  en az ekonomi kadar önemlidir. Bir üniversite 25 yazılım mühendisi mezun ediyor. 24 u yurt dışında. 2011 yılından beri yapılan uluslararası şirketlerin “beyin göçü” araştırmalarına göre, en fazla göç veren ülke sıralamalarında Türkiye birinci sırada maalesef. Bu oranda eksilmiyor daha fazla artıyor . Güney Afrika merkezli New World Wealth’in yayınladığı raporda, altı bin Türk milyonerimiz ülkemizi terk etmiş.2015'de  bin olan milyoner göçü 2016 yılında 6 bine yükselmiş.  2017 de de altı bin Türk milyonerimiz ülkemizi terk etmiş.
Hadi Elon Musk’ı çıkarmak hayal, daha küçük örnekler çıkarsak bari… Ki, onlar da zaten gidiyor. Manas, “Haksız değiller gidecekler tabii,” dedi; “Fonlanamıyorlar burada, ne yapsın, fikrini nasıl hayata geçirsin? Kaynak bulmak için gidiyor. Elon Musk denen adam tesadüf çıkmıyor.” //Alphan Manas [6]

Net olan bir şey var: ”Türk yazılım sektörü dünyaya açılmazsa, iç pazarda rekabette de öne çıkmak zor olur.”

Türkiye çok uzun zamandan beri derin bir entellektüel kriz yaşıyor. Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi kötü fikirlerde iyi fikirleri kovuyor.
Gerekli ekosistemi oluşturmadan, slogan atmakla, kalitesi sonradan ortaya çıkacak yüzlerce, binlerce, on binlerce kurs, panel düzenlemekle olacak mı acaba? Şu ana kadar Türklerin ürettiği değer Sturbucks kadar bile değilken, bal bal demekle ağız tatlanmazken çokça slogan atarsak olacağını mı sanıyoruz?



Aşağıda Yazılım sektöründe yaşanmış bazı anıları bulacaksınız. Anılar Ömer Turhan beye aittir [5].
Anı-1: Türkiye'nin en büyük demir çelik şirketine gitmiştim. Milli şirketin milli yönetim kurulu başkanı ile hatırlı bir kişiyi devreye sokarak randevu almıştım. Bana bizimle çalışacak tecrübeye sahip misin? diye sorduğunda evet dedim. Ekibimde Nippon Steel'de çalışmış arkadaşlar vardı. Teknolojik üstünlüklerden, açık mimariden. Nafile... Alt kadroları etkilemiştim ama milli yönetim kurulu başkanı bir türlü etkilenmiyordu. Çıkarken size bir soru sorabilir miyim? dedim. Tabii dedi. Sizin daha önce bu büyüklükte veya küçük fark etmez bir demir çelik şirketi yönetme tecrübeniz var mıydı? dedim. Adam orta halli bir muhasebeciydi. Kelimeler bitmişti, anlam dünyasından kılıç sesleri geldi...
Anı-2: Türkiye'nin en büyük hava yolu şirketi radarımıza girmişti.. Şirketin üst düzey yöneticilerinden merhabamız olanlar vardı ve bazılarıyla arkadaş sayılırdık. MRO denilen tamir bakım yazılımlarıyla ilgili işler vardı. Biz yapabiliriz dedik ve nasıl yapabileceğimizi anlattık, gösterdik, gittik, geldik. En nihayetinde işin patronu olan kişi Lufthansa'nın sistemi neyse biz onu kullanalım demiş. Ben de onu ziyaret gittim. Sohbet ettik. İhale açarsanız biz de gireceğiz dedik. Söz dedi. Israr ettik, Takip ettik. Bizi davet etmediler. Yarışmaya sokmadılar. Milli duruş sergilediler.
Bu anı da benim yukarıda bahsettiğim ve bizim yaşadığımız bir olay.
Anı-3: Konjektörel olarak rüzgârı arkasına almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik vesilelerle medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi çok seven insanlar.  Görüşmenin bir aşamasında bizi müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı ürün bakıyor. Neden diyorum. Burası daha da önemli sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi gelmiş ve şu yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya da bizim open source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu danışmanlık firması da piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve manevi değerlerde mangalda kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir kriter veya ürün yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye? Böyle bir teknik değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda hareket edildiği söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri parlatmak veya önünü açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile müşteriyi avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
Anı-4: Bir belediye, yabancı bir SIEM ürünü ile SureLog PoC de. Gidiyoruz, geliyoruz. Tanıdığı başka belediyelerle de konuşturuyoruz. Bütçeleri olmadığından, 36 aya yayılacak ödeme şekillerine ihtiyaçları olduğundan bahsettik, sonra bize paramız yok diyen, 36 ayda anca ödeyebiliriz diyen belediye yabancı ürüne para bulmuş (bizimkinden d daha pahalı). Bu olay 2018 1. Ayında oluyor. Yani milli yazılım modası ve rüzgarı eserken.
Yine Ömer Turhan beyden devam edersek: [5]
Özetle; hamaset ve akıl dışılık şimdiye kadar bir şey kazandırmadı. SAP, Oracle, Microsoft, IBM, HP, Splunk başarılarını kanıtlamış firmalar. Biz ne yazık ki; Türkiye'de bu firmalarla rekabet etmiyoruz. Bizi küçümseyen acenta kafalılarla, korkaklarla, biz adam olmayız diyenlerle mücadele ediyoruz. Mücadele sahamız artık Türkiye değil. Tüm dünyada iş yapmak hedefimiz. Bağıracak kadar büyük bir iş yok ortada. Bağırmak gerekiyorsa italyan mermerini bina girişlerine döşeyen, kapının önünü otomobil galerisine çeviren, bir saate verdiği parayı yazılıma ve danışmanlığa vermeyen nasıl kazandıklarını akıllı insanların çözemediği patronlara ve bağnaz yöneticilere bağırmalıyız. İşini iyi yapmayan yazılımcılara ve danışmanlara bağırmalıyız. 15 yıl eğitim verdikten sonra bizlere teneke çocuklar gönderen eğitim sistemine bağırmalıyız. Bizleri tüketen sistemsizlik sistemine bağırmalıyız.
Poko'nun dediği gibi; "Düşmanı bulduk biziz." 

Referanslar

30 Ocak 2018 Salı

SIEM ve LOG Korelasyon

 

TÜRKİYE’DE YAPILAN SIEM PROJELERİNDE MEMNUNİYET VE FAYDA ÇELİŞKİSİ

ertugrul.akbas@anetyazilim.com.tr

SIEM ürünleri ne kadar faydalı?. Yapılan bir ankette [1] insanların %78 i SIEM ürününden memnun



Bununla birlikte aynı anket çalışmasında ihtiyaçları karşılama konusunda üretilen alarmlar ve default kurallar yeterli gelmekte ancak tam anlamı ile ihtiyaçları karşılayamamaktadır[1] da denmekte.
Buradan da görüleceği üzere memnuniyet ve fayda arasında bir ters ilişki var. Peki nedir bu fayda? Siber saldırıları zamanında tespit etmek ve önlem almak.
Herhangi bir teknolojiyi kötülemeden önce ben onu olması gerektiği gibi kullanıyor muyum diye bakmak lazım. SIEM çözümlerinden kurumlar neden tam verim alamıyor olabilir? İnsanların memnunum ama fayda sağlamıyorum demesinin nedenleri ne olabilir?
Memnunum ama tam fayda sağlayamıyorum cevabını görünce aklıma önce Ford'un sonrasında ise Chrysler 'in efsanevi yöneticisi Lee Iacocca [2] ve uyguladığı bir satış taktiği geldi. Iacocca bir araba satınca 6 ay içerisinde arabayı sattığı kişinin tanıdığı ne kadar insan varsa arar ve şu kişiye şu arabayı sattım çok memnun deyip araba sattığı kişiyi referans gösterirmiş. Arabayı satın alan adam memnun olmasa bile ilk 6 ay içinde ben kötü bir karar verdim diyemezmiş ve referans olurmuş. Bu taktikle çok başarılı bir satış grafiği yakalamış [3].  Satış benim uzmanlık alanım olmadığı için bunun değerlendirmesini satış konusunda uzmanlara bırakıyorum.

 Fayda elde edememe etkenlerini incelersek
1.     Ürün yetersizliği: Bal bal demekle ağız tatlanmaz. Size ne kadar SIEM, SIEM dense de ürün SIEM yeteneklerine sahip değilse faydası olmaz
2.     Demo/PoC süreçlerinde son kullanıcının farkındalığının azlığı: Eğer SIEM iniz ile hala kural yazmadıysanız SIEM ı alıp asfalt silindiri ile ütü yapıyorsunuz demektir. SIEM çözümünün verimliliğini kontrol etmek için periyodik olarak kontrollü bir şekilde aktif networkde (production network) saldırı simülasyonu yapılmalı ve aktif savunma sistemleri ve SIEM in bu saldırıları tespit edip/edemediği kontrol edilmeli. Ayrıca çoğunluk olayı korelasyon=alarm=event şeklinde düşünüyor. Suç müşteride değil, firmalarda maalesef.
3.     Proje süreçlerindeki eksiklikler: Ürün bilmekle güvenlik bilmek aynı şey değil.
Şeklinde sıralayabiliriz.

 

Ürün Yetersizliği


Ürünün SIEM özellikleri sınırlı olduğu için faydası az olabiliyor. SIEM Log Yönetimi demek değildir. Dolayısı ile log toplama ve raporlama ürünleri ile SIEM yapamazsınız.



Ayrıca Alarm ile korelasyon aynı şey demek değildir. Örnek vermek gerekirse
ALARM: Aynı kullanıcı 15 dakika içerisinde 3 kere başarısız oturum açarsa uyar,
KORELASYON: Bir prosess çalıştırıldıktan sonra 5 dakika içeresinde aynı makinada erişilen aynı dosyalar 20 dakika içerisinde 1 den fazla makinada aynı process ve aynı dosya şeklinde ve aynı zaman dilimlerinde (process sonra 5 dakika içinde dosya gibi) gözleniyorsa uyar. Daha detaylı korelasyon örnekleri için bu çalışmanın sonundaki SENARYOLAR kısmına bakınız.
Burada ürünün yeteneklerinin ne seviye olduğunu anlamak ne yazık ki son kullanıcıya kalıyor. Ürün:
·       Log Yönetimi
·       Log Yönetimi ve Alarm
·       Log Yönetimi, Alarm ve Korelasyon
Kategorilerden birine giriyordur.
Ünün Alarm mı korelasyon mu olduğunu anlamak için çalışmanın sondaki SENARYOLAR kısmındaki senaryolar ve benzerlerini geliştirmek mümkün mü diye bakmak lazım.
Korelasyon yapabilen ürünleri de kendi aralarında korelasyon kabiliyetlerine göre kıyaslamak mümkün. Örnek olarak
·       Birden fazla Kural arasında ilişki kurmak isterseniz sadece source, destination, source port, destination port üzerinden yapabileceğiniz şekilde kısıtları olan ürünler.
·       Kullanıcı adı, MAC Adresi, ülke kodu vb.. başka parametrelerde ise hiçbir korelasyon şansınızın olmadığı ürünler,
·       Alarm oluşması için herhangi bir sihirbaz kullanmadan bir text alanına sorgu yazmanızı bekleyen ürünler,
·       Birden fazla değişik olayın belirli süre zarfında sıralı olarak bir kısmının gerçekleşmesi, diğerlerinin gerçekleşmemesi ( X ' not Y) tarzı kurallar yazılamayan ürünler
·       Cross-Correlation  sadece IPS ve Vulnerability Scanner  logları arasında yapıldığı gibi sadece IP adresi üzerinde birleştirme yapılabilen ürünler.
·       Kurallara periyod veya zaman kısıtı uygulayamayan ürünler
·       Senaryolar arasında zaman bağlantısı kuramayan ürünler. Örnek X olayından sonra 15 ile 30 dakika arasında Y olayı olursa gibi
·       Pattern tespiti yapamayan ürünler
Bununla birlikte UEBA gibi ek modüllerin de ne kadar işe yaradığını test etmek lazım. UEBA SIEM in tamamlayıcısı olarak çok popüler bir konu ama market lideri ürünlerde bile başarısız olup kapatılan UEBA modülleri olduğunu görünce test etmeden varmış dememek lazım

Proje Süreçlerindeki Eksiklikler


Verizon firmasının raporuna göre günümüz siber tehditleri karşısında SIEM çözümlerinin yapılandırılmasında yapılan çeşitli hatalar veya yapılması gereken adımların uygulanmaması nedeniyle saldırıyı tespit etme ihtimali %1’dir.  SIEM gerçekten bütün bu işleri yapıyor yani siz yaptırabilirseniz yapıyor demek daha doğru [5].  Proje süreçleri ile ilgili aşağıdaki tespitlere dikkat edilmeli:
·       SIEM bir ürün değil proje. Başarısı uygulamasına bağlı.
·       Türkiye’deki SIEM projelerinin %80 i korelasyon a geçemeden kalıyor. Bunlardan bir kısmı Alarm seviyesinde kalırken çoğu log arama motoru seviyesinde kalmakta. Dolayısı ile savunma geliştirilemediği için SIEM faydaları sonuna kadar kullanılamıyor.
·       SIEM bir ürün değil çözüm. Çözümü uygulayan ekibin tecrübe ve bilgi birikimi çok önemli. Konunun popülerliği doğrultusunda pazar çeşitleniyor. Global literatürü takip etmek ve SIEM uygulayacak ekibin copy&paste ötesine geçip geçemediğine bakmak önemli
·       Eğer log kaynağı çeşitliliği yok ise çok kapsamlı kurallar yazamazsınız. Bunun için de proje aşamasında log kaynaklarının mümkün olduğunca çeşitlendirilmesi lazım.
Sıradan bir SIEM projesinde eğer son kullanıcı süreci yönetmez ve SIEM çözüm ortağına bırakırsa %85 log toplama ve raporlama safhasında proje bitiyor. Çok az proje Alarm kısmına geçiyor ve çok çok az firma korelasyon adımını devreye alıyor.
Çoğu zaman çalıştığınız iş ortağının SIEM ve yazılım geliştirme konularındaki bilgi ve deneyimi ürünün markasından çok daha önemlidir.

Son Kullanıcının Farkındalığının Azlığı


Araştırmalar gösteriyor ki global ve çeşitli listelerde lider olarak gösterilen ürünlerde bile hazır gelen kuralların olduğu gibi kullanılması oranı sadece %3. Dolayısı ile son kullanıcıların elinde senaryolar kısmında verdiğimize benzer olabildiğince çok sayıda senaryo olmalı ve bunları canlı olarak demoda test etmeli. SIEM çözümlerinden tam verim almada iş biraz da son kullanıcıya düşüyor. Doğru soruları sorabilmesi lazım. Bunun için de literatürü taraması gerekiyor. SIEM, SOC, SOME konularında literatür çok geniş. Buna vakit ayırmak lazım. Bir word programı kullanmıyorsunuz, dolayısı ile kur ve unut u unutun. Ülkemizde kritik siber güvenlik ürünleri uygulamalarında itibar edilen yöntemlerden biri olan şu listede var mı, şurada çok satmış mı yöntemi sonunda o listelerde olan veya çok satanlar listesinde olan çözümlere milyonlarca (belki on milyonlarca) para harcamış ve onlarca/yüzlerce IT ekibi olan banka/holding vb.. de bile fayda üretemiyor. Önemli olan uygulamanın getireceği fayda. O da hem uygulayan hem de yöneten ekibe(Son kullanıcı) bağlı. Bazı SIEM ürünleri Türkiye'de bayileri adına OEM lisanslar ile müşterilere teklif ediliyor; bu durumda ürün size değil bayiye lisanslanmış oluyor. Yıllar boyunca ürün desteğini ve yenilemesini sadece ilk alımı yaptığınız bu bayiden satın alabiliyorsunuz, üreticiye çağrı açmaya kalksanız üretici sizi tanımıyor (OEM lisans verdiği bayiyi biliyor sadece). Alırken mutlaka lisansın kalıcı (perpetual) lisans olduğundan ve firmanız/kuruluşunuz adına olduğundan emin olmalısınız.[6]. SIEM projelerinin büyük çoğunluğu neden fail ediyor? Cevap basit: Kimse ne yaptığını aslında bilmiyor... Herkes 'diğerleri' alıyor diye SIEM alıyor. [7]

Demo/PoC süreçleri


Maalesef son kullanıcının çok fazla vakti olmuyor dolayısı ile bazen 2-3 ay süren bir PoC/Demo sürecinde toplasan 1 hafta bile ürüne tam konsantre olamıyor.  Genelde ben şunları istiyorum demek yerine bana ne anlatıyorsun bir dinleyeyim şeklinde demo şekilleniyor. Böylece de herkes bir şeyler anlatıyor ve kafa karışıyor.
Hızlıca ürünün yeteneklerini anlaması için kestirme yöntemler geliştirmesi lazım. Bunun için önerilecek adımlar.
·       Ürün dokümanları
·       Global teknolojilerle paralellik
·       Demoda canlı alarm/korelasyon denemeleri


Ürün dokümanları
Ürünün alarm ve/veya korelasyon özelliklerini anlamak için ilk bakılacak yer ürün dokümanlarıdır. Dokümanlarında Alarm ve/veya korelasyonla ilgili vurgu ne seviyede bakılması lazım.
Öyle ürünler var ki Web sayfasındaki ürün dokümanında raporlama, log arama motoru kısımları devamlı güncellenirken alarm modülü kısmı güncellenmiyor ve ürünün aktif ara yüzleri ile dokümandaki ara yüzler arasında sürüm farkı var. Ara yüzler bile farklı (Demek ki aktif kullanıcılarının Alarm talebi olmuyor).

Global teknolojilerle paralellik
Ürünün global standart/yöntem ve buluşlarla ne kadar uyumlu (Buna yoğurt yiyiş demek lazım) olduğunu tespit etmek lazım. Aslında sadece log arama motoru olup SIEM yeteneklerine sahibim diyen çok çeşitli ürünler var.
Global trendler dışında fayda ve avantajlarını ispat etmeden hatta açıklama bile gereği duymadan sadece kendi kullandığı operatörleri siber güvenlikle ilgili popüler kelimelerden seçerek kullanan ve bunu yaparken daha ziyade pazarlama motivasyonu ön plana çıkan ürünler var. Örnek olarak belirli bir zaman dilimi içerisinde belirli bir sayıdan fazla bir olayın meydana gelmesine davranışsal analiz (BEHAVIOR)  diyenler, PREDICT adlı bir operatör ile ML veya UEBA kelimelerine benzerlik yakalamaya çalışanlar gibi, herhangi bir nosql/elastic sorgusu yapabilmeye security analiytcs diyenler gibi.

Demoda canlı alarm/korelasyon denemeleri
Üreticinin demodaki yaklaşımı aslında ürünün yeteneklerini anlama açısından kolaylık sağlar. Üretici demoyu log toplama ve raporlama üzerine bina ediyor ve alarm/korelasyon konusuna yüzeysel giriş yapıp demoyu sonlandırıyor ise tespit odaklı bir proje olmayacaktır.

Aynı ankette kullanıcıların %80 den fazlasının SIEM ürününü Log toplama için kullandığını söylüyor. Beklenti azaltılırsa memnuniyetin arttığını gösteren bir ilişki. SIEM satın alıp mutlu olduğunu söyleyen birçok firma var ama çoğu SIEM'i SIEM gibi kullanmıyor


Ayrıca son kullanıcı tehdit istihbaratı gibi önemli konulara da vakit ayrılmalı:
1-     İstihbarat kaynakları ne kadar çeşitli, kaç adet farklı veri kaynağı var?,
2-     Toplamda ne kadar IP, Domain takipte, bunları şeffaf olarak görebilmek, listeleyebilmek, yönetebilmek ve gerektiğinde kontrol edebilmek hem şeffaflık hem de kontrol açısından önemli
3-     Gerçek zamanlı olarak bu veriler kullanılabiliyor mu? Yoksa sadece raporlama amaçlı mı? Burada da kritik olan anında aksiyon alabilmek. Örnek olarak Cryptolocker saldırısı yapan site olarak etiketlenmiş bir site ile ilgili trafikten hemen haberdar olmakla 5 dakika sonra olmak arasındaki fark verileri şifreletmekle kurtarmak arasındaki fark aslında

SENARYOLAR


·       Bir kullanıcı 80 portundan X adresine erişim yaptıktan sonra 15 dakika içerisinde aynı kullanıcı Y mail adresine mail atarsa ve bu pattern 30 dakika içerisinde 1 den fazla kullanıcıda görülürse uyar,
·       Kullanıcıların son 1 ay içinde başarısız oturum açma profilini çıkarın. Örnek Ertugrul.Akbas A makinasından x,y,z makinalarına ve B makinasından s,t,u makinasına gibi ve bunu referans noktası olarak alın ve bu makinalar dışında bir makinadan->makinaya başarısız oturum oluştururlarsa uyar şeklinde bir alarm oluşturun. Ama eger SuspiciousUserActivities listesinde veri varsa bunu normalden profilden çıkararak profili güncelleyin.
·       VPN yapan bir kullanıcı eğer son 1 ayda hiç bulunmadığı bir lokasyondan VPN yaptıysa ve bu VPN kullanıcısı VPN yaptıktan sonra 20 dakika içinde 100 MB dan fazla upload yaptı ise ve 3 gün boyunca veya daha fazla bu işlemleri tekrar etti ise uyar
·       Son 10-15 gün, her saat dilimi için trafiğin boyutu hesaplanıp bir normal/baseline çıkarılıp, belli zamanlarda o zaman dilimlerinin karakteristiğine uygun olmayan(i.e.,+/-%30) trafik oluşursa uyar,
·       Mesai saatleri içerisinde hiç login olmadığı bir sunucuya sadece mesai sonrası login olan olursa ve bunu 3 gün veya daha fazla arka arkaya tekrarlarsa uyar,
·       Peer to peer detection için sabit bir kaynak IP ve sabit bir kaynak porttan farklı hedef ip ve portlara UDP ile 1 dakikada 5 den fazla SENT/RECEIVED verisi 0 dan büyük (Genelde paket boyutu da aynı olur) trafik olursa uyar,
·       Eğer sisteme yeni bir kullanıcı eklendikten sonra 15 dk içerisinde xp_cmdshell stored procedure u devreye alınırsa uyar,
·       Conficker solucan aktivitelerinin tespiti için aynı kullanıcı için "A user account was locked out." mesajı aldıktan sonra aynı kullanıcı için 5 dakikada 50 tane "Kerberos pre-authentication failed" mesajı oluşursa uyar,
·       Bir prosess çalıştırıldıktan sonra 5 dakika içeresinde aynı makinada erişilen aynı dosyalar 20 dakika içerisinde 1 den fazla makinada aynı process ve aynı dosya şeklinde ve aynı zaman dilimlerinde (process sonra 5 dakika içinde dosya gibi) gözleniyorsa uyar.
·       net.exe, ipconfig.exe, whoami.exe, nbtstat.exe programlarının 15 dakikada 5 den fazla çalışması durumunda bu processlerin parent processine bak ve iexplorer.exe,notepad.exe gibi anormal ise uyar,
·       VPN yapan bir kullanıcının erişim yaptığı bir dosyaya VPN bağlantısı açık kaldığı süre içerisinde aynı kullanıcı adı ile iç ağdan da bir erişim olursa uyar,
·       Ağınızda güvenli olması gereken kritik processlerle (winlogon.exe, svchost.exe, explorer.exe, lsm.exe, lsass.exe, csrss.exe, taskhost.exe, wininit.exe, smss.exe, smsvchost.exe) isim benzerliği açısından yanıltıcı olabilecek (insan gözü tarafından aynıymış gibi algılanabilecek) processler ayağa kalkarsa ve bu ayağa kalkan processler izin verilen processler içerisinde değil ise uyar,
·       Tehdit İstihbaratı tarafından tehlikeli olarak listelenen bir domainden bir trafik oluşmuş ve daha sonra başka bir makinadan bu makinaya başarılı oturum açılırsa uyar,
·       Birisi Networkünüzde DHCP serverı açtıysa ya da farklı bir gateway yayın yapıyorsa, bunu bulmak için: protokolü UDP olan hedef portu 67 olan içeriden dışarıya veya içeriden dışarıya yönelen ve hedef IP si kayıtlı DHCP sunucular listesinde olmayan bir trafik olursa uyar,
·       Creation / deletion of the same account in a short time period
·       Birisi VPN yapınca uyar,
·       VPN yapan kullanıcı 15 dakikadır RDP yapmadı ise uyar,
·       Aynı dış IP den birbirinden farklı iç IP lere ve birbirinden farklı portlara 15 dakikada 100 den fazla paket bloklanıyor ve daha sonra 1 saat içinde bu bloklanan iç IP lerin TAMAMINDA yeni bir process ayağa kalkıyorsa uyar,
·       Office macro malware yakalama korelasyonu: EventCode=1 (Process create), Image değeri explorer.exe veya svchost.exe ile biterken ParentProcess excel.exe yada winword.exe'ise (Office belgesinden explorer.exe yada svchost.exe ismiyle child process oluşması durumunda uyar.

FALSE POZİTİFLER SIEM IN GERÇEKLERİ


SIEM çözümünün faydalarını azaltan önemli bir etken false pozitifler. Sistem yöneticileri bu false pozitiflerden bıktığı için ürünü Log yönetimi şekline indirgeyip kullanmaktalar. Bu handikapı elemine edebilmek için yine ürünün teknik kabiliyetleri önem kazanmakta. SIEM ürününü ürettiği false pozitifleri azaltmak için örnek bir senaryo:
Genelde 15 dakikada 3 veya daha fazla başarısız oturum açan olursa bayrak kaldır şeklindeki klasik bir alarm vardır. Bunun gerçekten şifreyi unutup arka arkaya yanlış şifre girilmesini yakalama ihtimali de mevcuttur. Bunu korelasyona çevirerek false pozitifleri azaltabiliriz. Şöyle: Eğer kullanıcı başarısız oturum olayına sebep oldu ve sonraki 5 dakika içerisinde bunu tekrar etmedi ama 5. dakika ile 10. dakika arasında tekrar bir adet oluşturdu ve yine bir 5-10 dakika bekledi ve sonra tekrar oluşturdu. Ayrıca senaryonun karakteristiği itibari ile de şüpheli bir işlemdir.

Referanslar
  • 1. https://www.bgasecurity.com/2017/02/siem-urunleri-arastirma-anketi-sonuclari/
  • 2. https://tr.wikipedia.org/wiki/Lee_Iacocca 
  • 3. Iacocca, Lee A., 1984. Iacocca, An Autobiography. New York, NY: Bantam Books. 
  • 4. https://solutionsreview.com/security-information-event-management/siem-market-growth-technavio/ 
  • 5. https://tr.linkedin.com/pulse/1-siem-nedir-2-neden-al%C4%B1n%C4%B1r-episode-1-evren-pazoglu 
  • 6. https://groups.google.com/forum/#!msg/lifeoverip-netsec/d4VBV3Sj_II/cmepShdWCAAJ 
  • 7. https://www.furkancaliskan.com/saldiri-tespit-sistemi-kurmak/