Toplum olarak kendi elimizle oluşturduğumuz yaşadığımız ortam,kültürün değişik sıralamalarına örnek olarak aşağıdaki veriler var.
Hukukun üstünlüğü endeksinde 113 te 101.
İnsani gelişmişlik endeksinde 189 ülke arasında 64.
İnsan sermayesi endeksinde 157 ülke arasında 53.
Yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 81.
Makalelere atıf sayısında ise 239 ülke arasında 167.
BM, Türk ekonomisini dünyanın birinci sırada en kırılgan ekonomisi olarak ilan ediyor.
Küresel İş İdaresi Konseyine göre, Türkiye 2005 yılında dünyada yatırım yapılabilir 25 ülke içinde 13 sırada iken, son yıllarda bu 25 ülke içine giremedi.
Bütçe şeffaflığı sıralamasında , 102 ülke içinde 58 sıradayız. Yani Ortanın altındayız. [1]
Dünya Enerji Sıralamasında 44.
2018 yılı küresel rekabetçilik endeksinde 140 ülke arasında 61.
Küresel İnovasyon Endeksinde 126 ülke arasında 50.
PISA testinde 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarında Türkiye okuduğunu anlamada 50. sırada yer alırken matematikte 49, fende ise 52. olmuştu.
Türkiye, teknolojik gelişmişlik açısından 82 ülke baz alınarak yapılan araştırmada, 49’uncu olurken, inovasyon, Ar-Ge ve patent gibi konularda listeye giremediği görüldü. [2]
Ülkelerin araştırma geliştirme harcamaları, patent sayıları, bilgi-yoğun endüstrilerinin kapsamı gibi 80 gösterge üzerinden değerlendirildirmeye tabi tutulduğu listede geçen yıl birinci sırada yer alan İsviçre, bu yıl da liderliğini korudu. Türkiye ise geçen yıl 43. sırada bulunduğu listede 50. sırayı aldı. [3]
Türkiye, patent üretiminde her ne kadar ilk 25 içerisinde yer alsa da tıpkı dünya bilimine katkıda olduğu gibi, ilk 10 ülke dünya biliminin ve dünya patent sayısının yüzde 90’nını üretiyor!.. [4]
Yukarıdaki endekslere yenileri eklenebileceği gibi itiraz da edebiliriz. Mesela savunma sanayinde pek çok ürün ürettik diye. Ama demek ki elin oğlu daha fazla üretiyor ki sıraladığımız zaman bizi geçiyor. Onun için kıyas önemli. Kendimizi, kendimizin 30 yıl önceki hali ile kıyaslarsak kendimizi dev aynasında görebiliriz. Ama dünya ile kıyaslayınca durum yukarıdaki gibi.
Her şeyi siyasetten beklemek çok yanlış. Bu ortam oluşurken, ortama katkı verecek veya en azından yanlışa yanlış demeyecek şekilde ticaretine devam eden, işine gidip gelip maaşını alan, memuriyetine devam eden, yorumlarla bu ortamın oluşmasına katkı sunanlar olarak sonradan biz aslında böyle olmasını istemedik demek ne kadar samimi ve hatta ahlaki?
Erol Bilecik TUSİAD Başkanı; "İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur" diyor.
İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.//Hz. Ali
"İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru söyleyenler ise yalanlanacak. Keza o yıllarda haine itimat edilecek, emin (güvenilir) kimseye hainsin denilecek." İbni Mace, Fiten 24
Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.// Dr.Münir Derman (k.s.)
“Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu?
Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor?
Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” //Namık Kemal
Referanslar
1-https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiye-nin-dunyadaki-yeri-44494yy.htm
2- http://www.gazetevatan.com/turkiye-82-ulke-arasinda--1174487-teknoloji/
3-https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2137813-en-yenilikci-ekonomiler-siralamasinda-turkiye-7-sira-geriledi
4-http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/abbas-guclu/abd-ve-cin-in-patent-yarisi--2632765/
Bu Blogda Ara
22 Aralık 2018 Cumartesi
17 Aralık 2018 Pazartesi
İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur
Erol Bilecik TUSİAD Başkanı; "İnsan sadece söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur"
İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.//Hz. Ali "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru söyleyenler ise yalanlanacak. Keza o yıllarda haine itimat edilecek, emin (güvenilir) kimseye hainsin denilecek." İbni Mace, Fiten 24 Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.// Dr.Münir Derman (k.s.) “Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor? Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” //Namık Kemal
İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir, bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda cesaretlendirirsin.//Hz. Ali "İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru söyleyenler ise yalanlanacak. Keza o yıllarda haine itimat edilecek, emin (güvenilir) kimseye hainsin denilecek." İbni Mace, Fiten 24 Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibâdet sayılır.// Dr.Münir Derman (k.s.) “Kimin eteğini öptünüz de ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandınız da başınız göğe erdi? Dudaklarınız tuzlu tuzlu çuhalara yapıştıkça şeker mi peyda oluyor? Yüzünüz terli terli sahtiyanlara (kunduralara) dokundukça burnunuza mis kokusu mu geliyor?...” //Namık Kemal
9 Aralık 2018 Pazar
AR-GE'de Öze Dönüş
Yerli ürünlerin en büyük sorunu güven.
Yerli üreticiler konjektör, ilişkiler, yerli milli,
milli duyguları kullanarak ürün satıyor ama daha sonra ürün satıcıların
anlattığı işlevi görmüyor.
Kullanıcılar da konjektör, ilişkiler, yerli milli,
milli duygular ışığında ürün aldıktan sonra istediği performansı almasa bile,
bunun üzerine gitmiyor. Şimdi bu ürünü niye aldın o zamanlar denmesin,
arkasında bir dayısı vardır, binlerce referansı var bir şey söylesem başıma iş
açarım (kendi değerlendirmesinin ceremesi, eksikliği veya uzak durması).
Dolayısı ile son kullanıcılar sustukça ahlaksız yerli üreticiler yerine bütün
yerli üreticiler zan altında kalıyor.
Ülkemizde hâlâ yaygın olarak AR-GE işinin “GE”
kısmı ağırlıklı ve “ar”
kısmı olmayan argede elde edilecek katma değer görece küçük oluyor.
AR-GE bir kültür işi.
Para olmadan olmadığı gibi olsa da kültür yoksa yine olmuyor. Kişi başı geliri
63.000 $ olan dünya sıralamasında 7. Durumda olan Danimarka para pul derdi
olmamasına rağmen bu işin bir kültür işi olduğunu bildiği için Silikon vadisine
büyükelçi atadı ve Start-up ları ABD ye yönlendiriyor.
Kültür olmayınca Biz
yetiştiriyoruz, ellere yar oluyor - http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/gungor-uras/genclerimiz-abd-icin-ar-ge-yapiyor-544970/
AR-GE faaliyetlerimizin
sonucunda vardığımız nokta. Einstain in ünlü sözü “Aynı şeyi yapıp farklı
sonuçlar beklememek lazım”
Türkiye Ar-Ge
yatırımlarını ne ürüne, ne de ihracata dönüştürebiliyor - https://www.dunya.com/sektorler/teknoloji/turkiye-ar-ge-yatirimlarini-ne-urune-ne-de-ihracata-donusturebiliyor-haberi-360958
Türkiye’de, her milyar
Dolarlık Ar-Ge harcaması başına düşen ortalama patent başvurusu 327 iken , yüksek teknolojili ürün ihracatı 0,2 milyar
$'dır. Bu rakamların Amerika için 1350 patent ve 0,5 milyar $, Güney Kore için
3503 patent ve 2,2 milyar $ olduğu düşünüldüğünde Türkiye'nin Ar-Ge harcamasının yanında
nitelikli Ar-Ge harcamasına yönelmesi gerektiği söylenebilir.
Devlet dünyanın başka
hiçbir yerinde olmayan teşvikler veriliyor. Son yıllarda AR-GE harcamaları 20
milyar TL ye yaklaştı ama sonuç üretemiyoruz.
On binlerce AR-GE desteği
alan (AR-GE şirketi), yüzbinlerce AR-GE personelinin neden biz işimizde
başarısızız, o zaman bu kaynağı kıt olan milletimizin kaynaklarını nasıl
kullanırız ahlakına sahip (veya kanunlar zorla yaptıracak) düşünecek, yapacak,
uygulayacak insanlar lazım. Şimdiki durum ortada. Ben bunu son 3 yılda linkedin
de onlarca post ile 5000 + takipçim ile ölçmeye çalıştım. İstatistiksel olarak
bakıldığında kimse tınmıyor.
Herkes aynı tarz AR-GE
imsi işleri yapıp AR-GE teşviklerini aynı şekilde almak için sırada bekler gibi
(Bir nevi düzene ortak olmak gibi) görmezden ve duymazdan geliyor.
Şu anki düzene alışmış
yüzbinlerce AR-GE personeli varken on binlerce işini gereği gibi yapabilecek
AR-GE personelini ve yüzlerce AR-GE şirketini sisteme eklesek sistem değişir mi?
Mevcut sistemi
değiştirmeye çalışmak yerine nemelazımcılığın nasıl bir çıktısı olacağını görmek
için Kanunî Sultan Süleyman ile Yahya Efendi
arasında geçen olay ışık tutabilir.
Kanunî
Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; günün birinde Osmanoğulları da
inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye. Bu gibi soruları çoğu zaman sütkardeşi
meşhur âlim Yahya Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir
hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi’ye gönderir.
Mektupta “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?” der.
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; “Neme lazım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez.
“Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?” diye düşünür.
Nihayet kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir ve der ki:
- Yahya Efendi mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al.
Yahya Efendi şöyle bir bakar:
- Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.
- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be Sultanım” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar:
- Sultanım! Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, işitenlerde ‘neme lazım’ deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.
Mektupta “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?” der.
Mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır; “Neme lazım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez.
“Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?” diye düşünür.
Nihayet kalkar Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir ve der ki:
- Yahya Efendi mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al.
Yahya Efendi şöyle bir bakar:
- Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.
- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “Neme lazım be Sultanım” demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar:
- Sultanım! Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olursa, işitenlerde ‘neme lazım’ deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa, bunu da taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir.
Peki, yapmamız gerekler
neler?
- Öncelikle dünya ile rekabet edebilir bir eğitim
- Adil rekabet ortamı
- Başarıyı ödüllendirmek
- Yapamayanı elemek
- Yalancıyı cezalandırmak
- Düşüp bayılacak kadar çok çalışmak – ABD de AR-GE de çalışanların bildiği gibi
- Kayırmamak
- Ölçmek ve kıyaslamak
- İşi ehline vermek
- Gerçek problemlerle uğraşmak
- Hiçbir şeyi devletten beklememek
- Devleti bütün bu süreçten uzaklaştırıp tamamen özel sektöre devretmek. Kendi parasını harcayan hesap sorar.
- Doğru alanda AR-GE yapmak
- Eleştirel düşünen insanlar yetiştirebilmek. Bu bir kültür sorunu
- İşleri dağıtabilmek
- "Evrensel olmayan milli olamaz". Kaidesince ürün geliştirilmeli.
- Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar deyimini AR-GE hayatımızdan çıkarmak (keşke her yerden çıkarabilsek)
- Konuşmaya değil sonuca bakmak. Bal bal demekle dil tatlanmaz gibi.
- Devletin sadece bu iş neden tutmuyor diye dertlenmesi, bu işin delisi olan/olacak insanları bulup yukarıdaki şartlara uygun ekosistemin kurulmasına gözlemcilik etmesi lazım
Uygarlığın gerçek ölçüsü; ne nüfus çokluğu, ne kentlerin
büyüklüğü, ne de üretim bolluğudur. Gerçek ölçü, ülkenin yetiştirdiği
insanların nitelikleridir. Ralph Emerson
Her şeyi "çoklamaya" çalışmamızın temel
dertlerimizden biri olduğunu düşünüyorum. Sayılar, skorlar hep çok önemli. Daha
çok müşteri, daha çok kazanç, daha çok arkadaş, daha çok ilişki, daha çok
alkış, daha çok mülkiyet, daha çok fikir, daha çok ürün, daha çok fotoğraf,
daha çok diploma, daha çok Ar-Ge merkezi, daha çok beğeni, daha çok yayın, daha
çok dinleyici, daha çok çok girişimci, daha çok konferans... Niceliğe odaklandıkça
nitelik azalıyor. Skor arttıkça başarılı olduğumuzu sanıyoruz, çünkü daha
görünür oluyor, görünür olan takdir görüyor. Ama daha çok olması daha anlamlı
olmasını getirmiyor. Daha çok değer yaratacağını garanti etmiyor. Daha az, ama
daha kaliteli, daha derinlikli olanlara, sadece "çoklamayı" değil,
"derinleşmeyi" hedefleyenlere ihtiyacımız var belki de. //Umut Ekinci
Yapılan
araştırmalar gösteriyor ki; ülkemizde gençler birlikte başarmaya alışık
değiller ve teknolojiyi tüketiyorlar. Ama biz muasır medeniyetler seviyesine
ulaşmak istiyorsak teknolojiyi üreten ve birlikte başarmayı bilen bir nesil
yetiştirmek zorundayız. Erhan Erkut
20 Ekim 2018 Cumartesi
Görebildiklerim ve Göremediklerim -1
Bilginin ve ahlakın (etik tarafta kalmanın) değerli
olduğu toplumlar, değersiz olduğu toplumlar ve etkisinin çok az olduğu
toplumlar vardır. Bu toplumların ürün, hizmet alımı ve karar verme
mekanizmasında görülebilir. En basitinden etrafındakilerden kopya mı çekiyor? Kendi
mi karar veriyor?
Bunu bazı toplumlarda ta ilkokuldan itibaren görürüz.
Bilmeyen yanındakinden kopya çeker
Bu aslında ahlaki bir probleme de işaret eder.
Ben bunu öğrenciliğimde yaşamıştım, Amerikan
sisteminde en azından iyi üniversiteler kalem defter açık ve çok uzun süreli ve
başında belletmeyen bile olmayan şekilde sınav yapabilirken bilginin değil de
notun (!) değerli olduğu toplumlarda durum tam tersidir.
Ben bunu hala kendi evimde yaşıyorum. Oğlum iyi bir
liseye yerleşti ve bazı sınav akşamlarında eve ağlamış geliyor. Dediği
“insanlar nasıl kopya çekebilir bu kul hakkı değil mi? Ben böyle dediğimde de
arkadaşlarım benle dalga geçiyor.”
Şu anda rektörlük yapan bir hocam anlatmıştı
Sömürge zamanında İngilizler Hintlilerin işe yarar bir
şey öğrenmesini engellemek için ellerinden geleni yapar ve işe yarar İngiliz
veya dünya kitaplarını okumak için Hintlilerin kurduğu fotokopi atölyelerini
basar, bu atölyelerin basılması için de Hint hükümetine baskı yaparlarmış. Hint
hükümeti de bu fotokopi atölyelerini basmadan önce atölyeye haber uçurur,
makinaların kaçmasını sağlar sonra da atölyeyi basarmış. Yani topyekûn kalkınma
için hedef, amaç, uzak görüşlülük, gönül birlikteliği devlet, millet ve bindir
farklı etnik ve dini grubun bir araya gelmesine güzel bir örnek ve bugünkü Hindistan
ile 15 Ağustos 1947 de sömürgeden kurtulan Hindistan’ı karşılaştırmak için iyi
bir örnek.
Toplumlar kendi kaderlerini kendileri belirler. Bunu
sosyal hayat, ahlak, toplumsal ortak birlikteler, ziraat ve ticaret hayatını
nasıl şekillendirdikleri belirler.
Mesela kendi toplumumuz ahbap çavuş ekonomisi (işi
benden olan alır diye özetleyebileceğim ekonomi modeli) sıralamasında Rusya,
Malezya, Filipinler, Singapur, Ukrayna, Meksika, Endonezya dan sonra ilk 8 de.
Ama bizim dinimiz işi ehline vermeyi emrediyor. Acaba
dinin emirleri ile nefsimizin istekleri örtüşmeyince nefsimizi seçen bir toplum
muyuz?
Yine kendi yaşadığım ve ticaret dünyamızı gösterdiğine
inandığım iki anım var. Bundan bir buçuk yıl önce ürettiğimiz SIEM çözümü ile
ilgili bir bayi adayı ile toplantı yaptık. O sırada o bayi adayı yabancı bir
rakip ile de görüşüyor ama daha tam kiminle çalışacağı netleşmemiş idi.
Rakip firma ürünü ile ilgili teknik 2 saate yakın
kendi ürünümüzle birlikte bir karşılaştırma yaptım, daha sonra ofise dönünce 10
sayfaya yakın bir karşılaştırma dokümanı yazdım ve paylaştım ama bu firma
yabancı ürünle devam etmeye karar verdi. Aradan 1,5 sene geçit ve ben bir
vesile ile yaptığı projelerde teknik olarak çok büyük hayal kırıklıkları
olduğunu öğrendim ve tekrar aradım ve SIEM ile aranız nasıl gediyor diye
sordum. Ben sorar sormaz “Ya o ürün çok kötüymüş, azıcık işi bilen müşterilerde
hep patladık hatta bize söyledikleri, datasheetlerde veya dokümanlarda yazdıkları
CPU ve RAM değerleri le PoC bile yapamadık en az 2 katını istiyorlardı.” dedi
ama daha sonra asıl bırakma sebeplerinin ise firmanın ticari olarak da kazık
atmak istemesi olduğunu belirtti. Benim de aklıma
· Ben
size 1,5 sene teknik olan kısımları anlattım ve daha fazlasını anlattım rapor
da yazdım gönderdim o zaman neye göre bu ürünü seçtiniz?
· Eğer
ticari olarak kazık atması idi patlak olduğunu bildiğiniz halde işten anlamayan
müşterilere satmaya devam mı edecektiniz?
· Siz
müşterinize bir ürün götürürken neye göre karar veriyorsunuz? Kulaktan duyma ve
ya onun bunun söylediği yani kopya çekme yöntemini mi kullanıyorsunuz. Sizin
kendinizin bir değerlendirme yeteneği veya süreci yok mu?
diye sormak geldi.
Yine benzer bir şekilde yerli bir SIEM çözümünün
satışını yapan bir başka bir firma ile uzun süredir tanışıyoruz. Defalarca
toplantı yaptık ve teknik olarak da sattığı ürün ile karşılaştırma yaptık.
Ayrıca kendi sattığı ürünü en büyük müşterilerinden ve ilk 100 deki firmadan
kendi söktü, ayrıca ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına bir
şekilde satılıp da sonradan söküldüğünü de çok iyi biliyor. Telefonda da
kendisi ile bu sattığı ürünle patlayan projeleri konuştuk ama hala daha bu
ürünü müşterilerine aynı kararlılıkla götürüyor. Ona da
· Eğer
sen alıcı olsan ve sana bu ürünü satmak için gelen adamın daha önce en büyük
müşterisine satıp daha sonra sökmek zorunda kaldığını bilsen alır mıydın?
· Eğer
ülkenin en büyük havacılık, retail, kamu kurumlarına satılıp da sonradan
söküldüğünü bilsen alır mıydın?
Diye sormak geldi.
Peygamberimiz (s.a.s) “Bir Müslümanın
kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan satması helâl değildir.”(İbn Mâce,
Ticâret, 45.) buyurur
Gelişmiş toplumlar etik tarafta kalan profesyoneller
için profesyonel işinde özgün, güncel ve
derinlikli bilgiye ve bu bilgiye erişme-araştırma yetkinliğine sahip olmayan fertlere
maddi manevi başarı için önünü açmaz.
Yukarıdaki olaylar bir toplumsal davranış biçimidir.
Günümüzde Allah ve ahiret inancı olmayan milyonlarca
insan olmakla birlikte son 1500 yıldır insanlık tarihinin %99 u ister Müslüman,
ister Hristiyan, ister Yahudi olsun bir Allah ve ahiret inancı ve bu inancın
vaaz ettiği bir ahlak anlayışı ile yaşadı.
Örnek olarak İslamiyet’te alıcıya aldatmak hakkında:
Peygamberimiz ihtiyaçlarını almak
için yiyecek maddesi satan bir esnafın yanına gider. Peygamberimiz elini
tahıl çuvalının içine daldırır. Tahıl çuvalına üsten içine bakınca kuru
gözüküyor, ama Peygamberimiz elini çuvalın içine daldırınca eli çuvalın yaş
olduğu yere kadar uzanmış elini geri çekince Peygamberimiz ürünün üstü, yani
müşterinin göreceği kısmın kuru, alt kısmın ise yaş olduğu anlaşılır. Peygamberimiz
Tahılın sahibine “Bu ne”? diye sorar. Satıcı Peygamberimize yağmur yağdığını
söyler. Bunun üzerine satıcıya Peygamberimiz şunları söyler: “Islak olan
buğdayın bir kısmını, insanların görebilmesi için çuvalın üzerine neden
koymadın? Bizi aldatan bizden değildir”. [Müslim, İman 164]
Ayrıca bir de kültürün getirdiği
Ahlak inancı vardır. Mesela:
Ahilere göre “doğrulukla yapılmayan iş bereket getirmez,
getirse de bu sürekli olmaz.”
Araştırmadım ama benzer emirlerin
Hristiyanlık, Yahudilik de de olduğuna eminim. Hatta Budizm vb.. öğretilerde de
ahlak olmazsa olmazdır.
Yine dinimizde “Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” Zümer -9
Bir grup insanlar gelerek
Rasulullah’a (asm): “Allah’a kullarından en sevgili olanı hangisidir?” dediler.
Rasulullah (asm) de: “Ahlakı en güzel olanıdır” buyurdu. (Taberani, İbni
Hıbban)
“En hayırlılarınız, ahlakı en güzel olanlarınızdır.” (Buhari)
Gibi ayet ve hadislerle ahlak a vurgu yapılmıştır. Ayrıca
"Menfaat yaşamak, ahlak ise
yaşatmak ister. Bir arada asla barınamazlar." Nurettin Topçu
Gibi sözlerle düşünürler ahlakın önemini
vurgulamıştır.
Hayatta bireysel olarak etik tarafta
kalmayı tercih edenlerin kazandığı bir toplum inşa edilemezse o toplum her
manada gelişemez.
Geçenlerde ilk 100 deki bir firmadan bir alım
sürecinden konuşuldu. Görüşülen kişi muhalif bir kişi imiş ve iş görüşmesini
yapanlar ya bu daha sonra başımıza iş açar mı deyip elemişler. Bu olay bu kurum
içinde duyulmuş ama hiç kimse ne yetkili birilerine durumu raporlamış, ne
görüşmeyi yapanları uyarmış ne de tek satır bir tweet veya benzeri bir yöntemle
bu yanlışı düzeltmeye çalışmış.
Bu da toplumsal başka bir karakter yansıması. Bununla
birlikte Hz. Ali der ki
“İyi ve kötü insana aynı değeri vermek doğru değildir,
bu suretle birincisini iyilikten soğutur, ikincisini kötülük yolunda
cesaretlendirirsin.”
Şeyh Şâmil ve Ahmet Ziyâeddin
Gümüşhanevî Hz. Lerinin torunu Dr.Münir Derman (k.s.)
Der ki : “Hatalı işlere karşı susmak yasaktır.
O zaman konuşmak ibâdet sayılır.”
Yine kendi tecrübelerimden birini
paylaşayım; yakın bir zamanda bir kamu kuruluşundan bir teknik arkadaş linkeden
üzerinden paylaşımlarımız vasıtası ile iletişime geçti. Biz şu yerli SEIM
ürününü kullanıyoruz ve memnun değiliz, değiştirmek istiyoruz bir sizi
deneyebilir miyiz diyerek bizi davet etti. Teknik süreçler sonucunda yönetimin
de onayladığı ve bizim o memnun kalmadıkları ürüne göre çok daha uygun bir
maliyetle sağladığımız proje ödeme vadesi gelince verilen sözler unutulmuş
oldu. Bütün sözler ve taahhütler
unutuldu ve tam tersi bir yaklaşım ortaya çıktı
Bundan çok kısa süre sonra yine başka
bir kamu kurumu başla bir yerli SIEM ürününü değiştirmek istediği bilgisine
istinaden demo sürecine başladık. Teknik olarak değerlendirmeden geçtikten
sonra kuruma ödeme şartlarını sorduk ve ona göre taksitli ve çok uzun vadeli
ödeme planı belirledik. En son imzaları
atmadan bu plana uymazsanız ürünü kullanamazsınız dedik, kurum da plana uyamayabiliriz
ve bu durumda lisansı kullanamama riskini alamayız dedi.
“Kendimizin belirleyip sunduğu plana
uyamayabiliriz, siz de uymadığımızdan dolayı lisansı kullandırmazsanız bu
durumda sizinle çalışmak istemeyiz.”
Batı toplumlarını pek çok açıdan eleştirebiliriz.
Büyüklerine saygı yok, uyuşturucu, içki tüketimi had safhada, çeşitli kişisel
uç noktalarda yaşamlar var vs.. ama kamuyu ilgilendiren konularda çok daha
duyarlılar. Mesela işin ehline verilmeyişine, rüşvete, kayırmacılığa vs..
Bununla ilgili 100 sene önce Mehmet Akif Avrupa gezisi sonucunda görüşünü
soranlara
”İşleri var Dinimiz gibi, Dinleri var
işimiz gibi…” demiş.
“Hiç kimse Hz. Muhammed’in
prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün
başarılara rağmen bizim bütün kanunlarımız, İslâm medeniyetine bakarak çok
eksiktir. Biz Avrupa milletleri, büyük medenî imkânlarımıza rağmen, Hz.
Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk
basamağındayız.” // Johann Wolfgang von Goethe
Johann Wolfgang von Goethe
nin bahsettiği islam medeniye bizim şu anda yaşadığımız mı acaba?
Hasan-i Basri'nin şu sözü
"Vallahi, yetmiş Bedir’liye yetiştim, çoğu kez giydikleri sof idi. Eğer
siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi
görselerdi “bunların ahirette bir nasibi yok” derlerdi. Kötülerinizi
görselerdi, “bunlar hesap gününe inanmıyorlar” derlerdi." Bu
soruya ışık tutabilir.
Toplumlar çocuklarının ve
torunlarının geleceğini şimdi yaptıkları ile belirlerler.
“Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar
yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Albert Einstein
İçinde doğup büyüdüğümüz toplumun
bozulmamış dini ve dolayısı ile ahlakı ile ilgili dünyanın en büyük düşünürleri
neler demişler
Muhammed, hürmet ve saygıya
fazlasıyla lâyıktır. // Tolstoy
Büyük İslâm Peygamberi Yüce Yaratıcı’nın katına çıkıp
onunla buluşmuştur. Ben Mirac’a bütün kalbimle inanıyorum.//Dostoyevski
“İnsanlığın sorunlarının üst üste yığılarak nerdeyse
çözülmez hal aldığı günümüzde Hz. Muhammed’e her zamankinden daha fazla muhtacız.
Eğer O aramızda olsaydı bütün bunları oturup bir fincan kahve içme rahatlığı
ile çözerdi” // George Bernard Shaw
Ben şunu iddia ediyorum ki, Hz. Muhammed en seçkin bir
kıymettir. Yaradan’ın, böyle ikinci bir vücudu imkan sahasına getirmesi de
ihtimalden uzaktır. Seninle aynı asırda bulunamadığımdan dolayı üzgünüm Ey
Muhammed…
Prens Otto Von Bismarck (Modern Almanya’nın ilk
şansölyesi -başbakanı)
İnsan hangi kriterlerle ölçülürse ölçülsün, acaba Hz.
Muhammed'den daha büyük insan bulunur mu? // Lamartine
Sanırım bir kaç yıl oldu savunma sanayi içinden
birileri bir hafta sonu bana linkedin üzerinden ulaştı. SIEM projesi
yaptıklarını ama linkedin üzerinden okuduğu bizim paylaşımlarımızı çok
beğendiğini ve neden gelip bunları tanıtmadığımızı sordu. Ben de biz geldik
sunumlar yaptık dosyalarımızı bıraktık dedim. Ya biraz daha fazla tanıtım
faaliyetleri yapsanız, insanlarla vakit geçirseniz sizi tanısalar gibi
tavsiyeleri oldu. Biz de biz firma
olarak motivasyonu AR-GE olan bir firmayız savunma sanayi nin teknoloji
seçerken bakması gerekenin de bu olduğuna inandığımızı söyledik. Arkadaş da siz
Türkiye’de yaşamıyor musunuz anlamına gelen bir mesaj verdi ve teşekkür ettik.
İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği
[verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]
İşi ehline vermek hem farz, hem sünnet değil mi?
Yine birkaç yıl öncesinde birlikte çalışmak için bize
geldi. Bu şirket değişik heyecan ve motivasyonla bir şeyler yapmaya çalışırken
rakip şirketlerden birinden satışın başındaki yöneticiyi transfer etmek de dâhil
çeşitli stratejiler denedi. Bu süreçte bu yönetici ile defalarca görüşmeler
yaptı ve hakkında çok ağır yorum yaptı.
Daha sonra hakkında bir sürü ağza bile alınmayacak çok ağır ve negatif yorum
yaptığı bu yönetici ile ortak olup yoluna devam etti ve biz ayrıldık.
Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur. // Refiki
Aldatmacanın yükselişi, etiğin düşüşünden ziyade
topluluğun çöküşü ile ilgilidir /R. Keyes
Davranışlarımız değerlerimizle çeliştiğinde
yapacağımız şey muhtemelen değerlerimizi yeniden düşünmek oluyor. //R. Keyes
9 Temmuz 2018 Pazartesi
18 Mayıs 2018 Cuma
Müslümanın Dünya ile İmtihanı
Müslümanın mal ve makam için yapacağının hududu yoktur.
Nereden mi biliyorum? Peygamber efendimizin hadisi şerifi "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."Tirmizî, Zühd 26, (2337)
Müslüman dünyasının halifesi(!), yüzlerce (belki binlerce) sahabe ve on binlerce tabiin hayatta iken,
hilafet makamında kendisi kalabilmek için Hicri 61 de yani peygamberimizin vefatından 50 sene sonra onun iki torununu, efendimizin torunlarını ne kadar sevdiği ve
İbni Mes'ud (ra) dan rivayetle: Resulullah (asm) buyurdular: Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir. Babaları onlardan daha hayırlıdır. (Camiüssağir-3821)
Üsâme b. Zeyd (r.a.) dan rivayetle: Bunlar benim oğullarım ve kızımın oğullarıdır. Allah’ım ben onları seviyorum sende onları sev onları sevenleri de sev.” (Buhârî, Menakîb: 27)
‘Beni seven, şu ikisini sevsin.’” (Müstedrek, Hakim, 3/166)
Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah, Hüseyin’i seveni sevsin. Hüseyin torunlardan bir torundur.” (Tirmizi 5/658; Bihar’ul Envar 43/261; Ahmed 4/172)
hadisleri ortada iken, İslâm tarihinde “Ehl-i Aba Olayı” olarak bilinen meşhur olay ( Ehl-i Aba Olayı’na göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) sırtında abası olduğu halde, abanın altına, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i almış ve Ahzab Sûresi’nin “Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” meâlindeki 33. âyetini okuyarak onlar için duâ ettiği) ortada iken zamanın islam halifesi makam, dünya, mal sevgisinden dolayı İslâm tarihinin yürekleri dağlayan elim faciasına sebep olur.
Ve halife bunu yaparken halk da (kufe halkı) önce peygamber torunlarını çağırmış, koruma sözü vermiş ve sonra yine aynı mal, mülk, makam, dünya sevgisi ile hepsini yalnız bırakmış (dilim varsa satmış diyeceğim).
Bütün bunları niye mi anlattım?. İsrail hadisesine bir de buradan bakmak için. Onlar bunu dini inançları gereği yapıyor (Biz zaten Yahudiliğin bu halinin orijinal olmadığını söylüyoruz.) ama bizim yaptığımız mal mülk için: bağırıp çağırıyoruz ama daha sonra İsrail ile işimize gücümüze
bakıyoruz.
"Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."Tirmizî, Zühd 26, (2337)
10 Şubat 2018 Cumartesi
MİLLİ VE YERLİ, MİLLİ SİSTEMLER VE MİLLİ YAZILIMLAR ÜZERİNE KARALAMALAR
Yüksek teknoloji ürünleri ana konumuz. Yıllardır AR-GE ye destek
ve milli sistemler konuşuyoruz ama son 10 yıldır AR-GE ye devlet tarafından
devamlı artan şekilde verilen teşviklere rağmen yüksek teknoloji ihracatı hep
toplam ihracatın %2 si [1]. Nedeni sanırım şu söz: evrensel olamayan milli
olamaz //Prof Demirtaş. Burada küresel düşünüp ulusal davranmak lazım. Her şeyin
Türk yapımını uzun yıllardır duyuyoruz ama globalde kullanan yok.
Aşağıda yazdıklarım ortalamaları ifade eder. 80 milyonluk ülkede tabi
ki işini hakkıyla yapanlar vardır ama bunların toplamı ortalamayı
oluşturamamaktadır.
Yerli Ürün, Milli Yazılım kavramı birkaç senede bir tekrar tekrar
gündeme gelen bir konu. Daha önce gündeme gelmesi ile son gündeme gelmesi
arasında geçen sürede ne olduğu ise konuşulmaz. Hep yeni bir defter açılır. Hep
gazete başlıkları okuruz “Savunma sanayisinde milli yazılım dönemi!”, “Milli
Yazılım XXXXX Türk milletinin hizmetine sunuldu” gibi gibi. Peki neden beklenen
başarı gelmez. İşin sırrı işi ehline vermekte ve peşi sıra gelen plansızlık,
demokrasiyi algılama şeklimiz, adalet ve ahlak yorumumuz ve bunların doğurduğu
ikincil, üçüncül sebepler.
Türkiye’de teknoparklarda, teknokentlerde, AR-GE merkezi olarak
özel statü alan on binlerce AR-GE şirketi ve yaklaşık 157 bin adet AR-GE
personeli devletin çeşitli AR-GE imkânlarından faydalanıyor. Ve herkes biz en
ehiliz modunda devam ediyor. Yıl 2001
den bir anı paylaşmış Berkem bey.
Bütün bu işler, milli yazılım, milli uzay gemisi, milli .. ekip
işi. “Çıkmaz Elon Musk bizden, çünkü bu iş tek başına yapacağın bir şey değil.
Büyük ekip işi” diye devamını getirdi. Şimdi siz o büyük ekibin içini bilginiz
ve hayalinizle doldurun. // Alphan Manas [6]
Çuvaldızı kendime batırayım. Ve önce üreticilerinde başlayarak problemi
irdelemeye başlayayım.
1-Geliştiriciler/Üreticiler
Yerli üreticiler iç pazarı düşünerek (Türkiye’deki yabancı üreticiler de Türkiye ye
iç pazarı için geliyor [2]) pazarın dinamiklerine müdahale edebilecekleri
network, siyasi destek gibi konulara kanalize olup pazardan pay kapmaya
çalışıyorlar ama bunu yaparken de biz milliyiz sloganının üzerinde çok tepindikleri
için millik anlamını yitiriyor. Ayrıca genelde basa basa üzerinde durdukları
hep reklam ve marketing kampanya ve organizasyonları oluyor bunun sebebi de aslında
son kullanıcı çünkü alıcısı var. Vitrine parlatıp, mutfağı unutmak gibi bir
yaklaşım mevcut. Teknopark ve AR-GE
destekleri kazanç kapısı olarak görülüyor. Devletin devamlı arttırdığı AR-GE
desteklerine rağmen sıralamalarda hep düşüyoruz[3]. Şeref Oğuz’un tespitlerini
de buraya ekleyelim
·
Ar-Ge parasıyla repo
yapıyoruz.
·
Ar-Ge parasıyla kendi
devletimizi dolandırıp duruyoruz.
·
Ar-Ge parasıyla icat
çıkarmıyor, şeytani inovasyon yapıyoruz.
Milli ve yerlinin popüler olduğu zamanda biz yaptık,
%100 yerli kaynak vs.. diye reklamı yapılıp da oradan buradan devşirme veya
kaynak kodu yabancı veya motoru yabancı bir sürü proje duyuyor ve görüyoruz.
Bunlar şeytani inovasyon işte.
2-Entegratör,
çözüm ortağı, satıcı katmanı
Milli yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka
gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürünler. Hatta bazıları yerli
muadil ürünler yerine kendisi açık kaynak (open source) ürünleri verip
yönetiminden para kazanmayı hesap edip, yerli üreticiyi büyütmemeye kadar giden
bir yolda ilerliyor. Burada birebirde yaşadığım bir tecrübemi paylaşayım.
Biz SIEM ve Log Yönetimi konularında
çalışıyor ve ürün üretiyoruz. Web sayfamıza bakıldığında da görüleceği gibi
Honda, Bayer, Enerjisa/E-On, Türk Telekom ve Bahçeşehir Üniversitesi gibi
referanslarımız var. Potansiyel bir
proje için yukarıdakiler kadar büyük olmasa da özellikle konjektörel olarak rüzgârı
arkasına almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik
vesilelerle medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi
çok seven insanlar. Görüşmenin bir
aşamasında bizi müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı
ürün bakıyor. Neden diyorum. Burası daha
da önemli sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi
gelmiş ve şu yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya
da bizim open source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu
danışmanlık firması da piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve
manevi değerlerde mangalda kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir
kriter veya ürün yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye?
Böyle bir teknik değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda
hareket edildiği söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri
parlatmak veya önünü açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve
marka gücünden dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile
müşteriyi avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
3-Son
kullanıcı
Üründen ziyade
sosyal etkenlere göre veya kişisel tercihlerini proje başarısı veya şirket
çıkarlarının önünde tutmasına göre şekillenen bir karar verme süreci gördüğümüz
şeyler. Ayrıca
1-
Kolaycılık: Sizden önde olanlar ne
kullanıyorsa onu kullanın
2-
Kalifiye eleman yetersizliği. Olayın teknik
olarak irdelenememesi
3-
İhtiyaç analizi: Son kullanıcı ne istediğini
tam bilmediği için ne sorması gerektiğini de bilmiyor. Birileri gelsin bize ne
lazımsa yapsın modundalar.
4-
Risk. En alttan en üste kadar hiç kimse risk
almak istemiyor. Hata çıkınca koskaca ABC firması işte bizi bu duruma soktu biz
ne yapalım ne suçumuz var paraysa para destekse destek biz elimizden geleni
yaptık savunması.
5-
Sosyal network ve gönlü hoş tutma üzerinden
yürüyen proje yönetimi
gibi etkenler de çok etkili.
4-İnsanımız
Yerli ve milli yazılım desteklenmeli der ama yediğinden giydiğine
de yabancıdır. Türk malına itibar etmez. Bir sorun ile karşılaştığınızda,
sorunun kaynağı ile ilgili ilk düşündüğünüz sizin dışınızda ki etkenler ise, çözebilme
ihtimaliniz çok düşük demektir. Bizim millilik kavramımız ben her şeyi yabancı
yiyeyim, yabancı giyeyim, yabancıya bineyim ama başka herkes Türk malı
kullansın şeklinde.
Ülke olarak rakamlara, adetlere bakım sonuçlara ve kaliteye bakmaz
olduk. Açılan 5-10-50-100 adet kursa bakarak ” 2018 Yerli, Milli
yazılım
ve donanım yılı olacak.” Vs.. gibi sloganları hemen atıveriyoruz. Nasıl olsa
2018 bitene kadar herkes her şeyi unutacak ve 2019 da yine ” 2019 Yerli, Milli yazılım ve donanım yılı olacak.”
diyebileceğiz
5-
Sektördeki vergi düzenlemelerinin
büyümeyi teşvik edecek, derinleşmeyi sağlayacak ve ihracatı güçlendirecek
şekilde olmaması.
Peki işini iyi yapanlar? “Gençlerimiz kendi ülkelerinde,
kendi üniversitelerinde parlak bir gelecek göremedikleri için Batı’ya
yöneliyorlar. En zeki öğrencilerimizi Batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz.”
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Eylül 2017).Gelişmekte olan bir ülke için
“beyin göçü” sorunu en az ekonomi kadar önemlidir. Bir üniversite 25 yazılım mühendisi mezun ediyor. 24 u yurt dışında.
2011 yılından beri yapılan uluslararası şirketlerin “beyin göçü”
araştırmalarına göre, en fazla göç veren ülke sıralamalarında Türkiye birinci
sırada maalesef. Bu oranda eksilmiyor daha fazla artıyor . Güney Afrika
merkezli New World Wealth’in yayınladığı raporda, altı bin Türk milyonerimiz
ülkemizi terk etmiş.2015'de bin olan milyoner göçü 2016 yılında 6 bine
yükselmiş. 2017 de de altı bin Türk
milyonerimiz ülkemizi terk etmiş.
Hadi
Elon Musk’ı çıkarmak hayal, daha küçük örnekler çıkarsak bari… Ki, onlar da
zaten gidiyor. Manas, “Haksız değiller gidecekler tabii,” dedi;
“Fonlanamıyorlar burada, ne yapsın, fikrini nasıl hayata geçirsin? Kaynak
bulmak için gidiyor. Elon Musk denen adam tesadüf çıkmıyor.” //Alphan
Manas [6]
Net olan bir şey var: ”Türk yazılım sektörü dünyaya açılmazsa, iç pazarda rekabette
de öne çıkmak zor olur.”
Türkiye çok uzun zamandan beri derin
bir entellektüel kriz yaşıyor. Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi kötü
fikirlerde iyi fikirleri kovuyor.
Gerekli ekosistemi oluşturmadan, slogan
atmakla, kalitesi sonradan ortaya çıkacak yüzlerce, binlerce, on binlerce kurs,
panel düzenlemekle olacak mı acaba? Şu ana kadar Türklerin ürettiği değer Sturbucks
kadar bile değilken, bal bal demekle ağız tatlanmazken çokça slogan atarsak
olacağını mı sanıyoruz?
Aşağıda Yazılım sektöründe yaşanmış
bazı anıları bulacaksınız. Anılar Ömer Turhan beye aittir [5].
Anı-1: Türkiye'nin en büyük demir çelik
şirketine gitmiştim. Milli şirketin milli yönetim kurulu başkanı ile hatırlı
bir kişiyi devreye sokarak randevu almıştım. Bana bizimle çalışacak tecrübeye
sahip misin? diye sorduğunda evet dedim. Ekibimde Nippon Steel'de çalışmış
arkadaşlar vardı. Teknolojik üstünlüklerden, açık mimariden. Nafile... Alt
kadroları etkilemiştim ama milli yönetim kurulu başkanı bir türlü
etkilenmiyordu. Çıkarken size bir soru sorabilir miyim? dedim. Tabii dedi.
Sizin daha önce bu büyüklükte veya küçük fark etmez bir demir çelik şirketi
yönetme tecrübeniz var mıydı? dedim. Adam orta halli bir muhasebeciydi.
Kelimeler bitmişti, anlam dünyasından kılıç sesleri geldi...
Anı-2: Türkiye'nin en büyük hava yolu
şirketi radarımıza girmişti.. Şirketin üst düzey yöneticilerinden merhabamız
olanlar vardı ve bazılarıyla arkadaş sayılırdık. MRO denilen tamir bakım
yazılımlarıyla ilgili işler vardı. Biz yapabiliriz dedik ve nasıl
yapabileceğimizi anlattık, gösterdik, gittik, geldik. En nihayetinde işin
patronu olan kişi Lufthansa'nın sistemi neyse biz onu kullanalım demiş. Ben de
onu ziyaret gittim. Sohbet ettik. İhale açarsanız biz de gireceğiz dedik. Söz
dedi. Israr ettik, Takip ettik. Bizi davet etmediler. Yarışmaya sokmadılar.
Milli duruş sergilediler.
Bu anı da benim yukarıda bahsettiğim ve
bizim yaşadığımız bir olay.
Anı-3: Konjektörel olarak rüzgârı arkasına
almış bir firma ile proje konuşuyoruz. Firma sahipleri değişik vesilelerle
medyada bilinen kişiler, çalışanlar vatan, millet, sakarya demeyi çok seven
insanlar. Görüşmenin bir aşamasında bizi
müşteri ile tanıştıran çözüm ortağımız diyor ki bunlar yabancı ürün bakıyor.
Neden diyorum. Burası daha da önemli
sanırım, sektörde meşhur olan bir güvenlik danışmanlık şirketi gelmiş ve şu
yabancı ürünü alın biz aynı zamanda işletmenliğini de yaparız ya da bizim open
source çözümlerimiz var onu kuralım işletelim demiş. Bu danışmanlık firması da
piyasada vatan, millet, sakarya ve bilumum milli ve manevi değerlerde mangalda
kül bırakmayan bir firma. Ben sorduğumda teknik bir kriter veya ürün
yapabilirlikleri ile ilgili bir yorumda bulunmuşlar mu diye? Böyle bir teknik
değerlendirme yapılmadığı danışman tavsiyesi doğrultusunda hareket edildiği
söylendi. Yukarıda da belirttiğim gibi milli bir değeri parlatmak veya önünü
açmak yerine yönetebildiği, daha çok para kazanabildiği ve marka gücünden
dolayı daha kolay satabildiği yabancı ürün veya açık kaynak ile müşteriyi
avuçlarının içine aldığı bir strateji güdülüyor.
Anı-4: Bir belediye, yabancı bir SIEM
ürünü ile SureLog PoC de. Gidiyoruz, geliyoruz. Tanıdığı başka belediyelerle de
konuşturuyoruz. Bütçeleri olmadığından, 36 aya yayılacak ödeme şekillerine
ihtiyaçları olduğundan bahsettik, sonra bize paramız yok diyen, 36 ayda anca
ödeyebiliriz diyen belediye yabancı ürüne para bulmuş (bizimkinden d daha
pahalı). Bu olay 2018 1. Ayında oluyor. Yani milli yazılım modası ve rüzgarı
eserken.
Yine Ömer Turhan beyden devam edersek:
[5]
Özetle; hamaset ve akıl dışılık şimdiye
kadar bir şey kazandırmadı. SAP, Oracle, Microsoft, IBM, HP, Splunk
başarılarını kanıtlamış firmalar. Biz ne yazık ki; Türkiye'de bu firmalarla
rekabet etmiyoruz. Bizi küçümseyen acenta kafalılarla, korkaklarla, biz adam
olmayız diyenlerle mücadele ediyoruz. Mücadele sahamız artık Türkiye değil. Tüm
dünyada iş yapmak hedefimiz. Bağıracak kadar büyük bir iş yok ortada. Bağırmak
gerekiyorsa italyan mermerini bina girişlerine döşeyen, kapının önünü otomobil
galerisine çeviren, bir saate verdiği parayı yazılıma ve danışmanlığa vermeyen
nasıl kazandıklarını akıllı insanların çözemediği patronlara ve bağnaz
yöneticilere bağırmalıyız. İşini iyi yapmayan yazılımcılara ve danışmanlara
bağırmalıyız. 15 yıl eğitim verdikten sonra bizlere teneke çocuklar gönderen
eğitim sistemine bağırmalıyız. Bizleri tüketen sistemsizlik sistemine
bağırmalıyız.
Poko'nun dediği gibi; "Düşmanı
bulduk biziz."
2.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/turkiye-neden-icinden-deger-zinciri-gecen-bir-ulke-olamadi/401626
5.
https://www.linkedin.com/pulse/milli-ve-manevi-hassasiyetler-etrafında-iş-sap-ms-oracle-ömer-turhan/
Etiketler:
milli,
milli yazılım,
yazılım,
yerli,
yerli yazılım
30 Ocak 2018 Salı
SIEM ve LOG Korelasyon
TÜRKİYE’DE YAPILAN SIEM PROJELERİNDE MEMNUNİYET
VE FAYDA ÇELİŞKİSİ
ertugrul.akbas@anetyazilim.com.tr
SIEM ürünleri ne kadar
faydalı?. Yapılan bir ankette [1] insanların %78 i SIEM ürününden memnun
Bununla birlikte aynı
anket çalışmasında ihtiyaçları karşılama konusunda üretilen alarmlar ve default
kurallar yeterli gelmekte ancak tam anlamı ile ihtiyaçları karşılayamamaktadır[1] da denmekte.
Buradan
da görüleceği üzere memnuniyet ve fayda arasında bir ters ilişki var.
Peki nedir bu fayda? Siber saldırıları zamanında tespit etmek ve önlem almak.
Herhangi
bir teknolojiyi kötülemeden önce ben onu olması gerektiği gibi kullanıyor muyum
diye bakmak lazım. SIEM çözümlerinden kurumlar neden tam verim alamıyor
olabilir? İnsanların memnunum ama fayda sağlamıyorum
demesinin nedenleri ne olabilir?
Memnunum ama tam fayda
sağlayamıyorum cevabını görünce aklıma önce Ford'un sonrasında
ise Chrysler 'in efsanevi yöneticisi Lee Iacocca [2] ve uyguladığı bir
satış taktiği geldi. Iacocca bir araba satınca 6 ay içerisinde arabayı sattığı
kişinin tanıdığı ne kadar insan varsa arar ve şu kişiye şu arabayı sattım çok
memnun deyip araba sattığı kişiyi referans gösterirmiş. Arabayı satın alan adam
memnun olmasa bile ilk 6 ay içinde ben kötü bir karar verdim diyemezmiş ve
referans olurmuş. Bu taktikle çok başarılı bir satış grafiği yakalamış [3]. Satış benim uzmanlık alanım olmadığı için
bunun değerlendirmesini satış konusunda uzmanlara bırakıyorum.
Fayda elde edememe etkenlerini incelersek
1.
Ürün
yetersizliği: Bal bal demekle ağız tatlanmaz. Size ne
kadar SIEM, SIEM dense de ürün SIEM yeteneklerine sahip değilse faydası olmaz
2. Demo/PoC süreçlerinde
son
kullanıcının farkındalığının azlığı: Eğer SIEM iniz ile hala kural yazmadıysanız SIEM ı
alıp asfalt silindiri ile ütü yapıyorsunuz demektir. SIEM çözümünün
verimliliğini kontrol etmek için periyodik olarak kontrollü bir şekilde aktif
networkde (production network) saldırı simülasyonu yapılmalı ve aktif savunma
sistemleri ve SIEM in bu saldırıları tespit edip/edemediği kontrol edilmeli.
Ayrıca çoğunluk olayı korelasyon=alarm=event şeklinde düşünüyor. Suç müşteride
değil, firmalarda maalesef.
3.
Proje
süreçlerindeki eksiklikler: Ürün
bilmekle güvenlik bilmek aynı şey değil.
Şeklinde sıralayabiliriz.
Ürün Yetersizliği
Ürünün SIEM özellikleri
sınırlı olduğu için faydası az olabiliyor. SIEM
Log Yönetimi demek değildir. Dolayısı ile log toplama ve raporlama ürünleri ile
SIEM yapamazsınız.
Ayrıca Alarm ile
korelasyon aynı şey demek değildir. Örnek vermek gerekirse
ALARM: Aynı kullanıcı 15 dakika içerisinde 3 kere başarısız
oturum açarsa uyar,
KORELASYON: Bir prosess çalıştırıldıktan sonra 5 dakika içeresinde
aynı makinada erişilen aynı dosyalar 20 dakika içerisinde 1 den fazla makinada
aynı process ve aynı dosya şeklinde ve aynı zaman dilimlerinde (process sonra 5
dakika içinde dosya gibi) gözleniyorsa uyar. Daha detaylı korelasyon örnekleri
için bu çalışmanın sonundaki SENARYOLAR
kısmına bakınız.
Burada
ürünün yeteneklerinin ne seviye olduğunu anlamak ne yazık ki son kullanıcıya
kalıyor. Ürün:
·
Log Yönetimi
·
Log Yönetimi ve Alarm
·
Log Yönetimi, Alarm ve Korelasyon
Kategorilerden birine
giriyordur.
Ünün Alarm mı korelasyon
mu olduğunu anlamak için çalışmanın sondaki SENARYOLAR kısmındaki senaryolar ve benzerlerini geliştirmek mümkün
mü diye bakmak lazım.
Korelasyon
yapabilen ürünleri de kendi aralarında korelasyon kabiliyetlerine göre kıyaslamak
mümkün. Örnek olarak
· Birden
fazla Kural arasında ilişki kurmak isterseniz sadece source, destination,
source port, destination port üzerinden yapabileceğiniz şekilde kısıtları olan
ürünler.
· Kullanıcı
adı, MAC Adresi, ülke kodu vb.. başka parametrelerde ise hiçbir korelasyon
şansınızın olmadığı ürünler,
·
Alarm
oluşması için herhangi bir sihirbaz kullanmadan bir text alanına sorgu yazmanızı
bekleyen ürünler,
· Birden
fazla değişik olayın belirli süre zarfında sıralı olarak bir kısmının
gerçekleşmesi, diğerlerinin gerçekleşmemesi ( X ' not Y) tarzı kurallar
yazılamayan ürünler
· Cross-Correlation sadece IPS ve Vulnerability Scanner logları arasında yapıldığı gibi sadece IP
adresi üzerinde birleştirme yapılabilen ürünler.
·
Kurallara
periyod veya zaman kısıtı uygulayamayan ürünler
·
Senaryolar
arasında zaman bağlantısı kuramayan ürünler. Örnek X olayından sonra 15 ile 30
dakika arasında Y olayı olursa gibi
·
Pattern
tespiti yapamayan ürünler
Bununla
birlikte UEBA gibi ek modüllerin de ne kadar işe yaradığını test etmek lazım. UEBA
SIEM in tamamlayıcısı olarak çok popüler bir konu ama market lideri ürünlerde
bile başarısız olup kapatılan UEBA modülleri olduğunu görünce test etmeden
varmış dememek lazım
Proje Süreçlerindeki Eksiklikler
Verizon firmasının
raporuna göre günümüz siber tehditleri karşısında SIEM çözümlerinin yapılandırılmasında
yapılan çeşitli hatalar veya yapılması gereken adımların uygulanmaması nedeniyle
saldırıyı tespit etme ihtimali %1’dir. SIEM gerçekten bütün bu işleri yapıyor yani
siz yaptırabilirseniz yapıyor demek daha doğru [5]. Proje süreçleri ile ilgili aşağıdaki tespitlere
dikkat edilmeli:
· SIEM bir ürün değil proje. Başarısı uygulamasına
bağlı.
·
Türkiye’deki SIEM projelerinin %80 i korelasyon a geçemeden
kalıyor. Bunlardan bir kısmı Alarm seviyesinde kalırken çoğu log arama motoru
seviyesinde kalmakta.
Dolayısı ile savunma geliştirilemediği için SIEM faydaları sonuna kadar kullanılamıyor.
· SIEM bir ürün değil çözüm. Çözümü uygulayan ekibin tecrübe
ve bilgi birikimi çok önemli. Konunun popülerliği doğrultusunda pazar
çeşitleniyor. Global literatürü takip etmek ve SIEM uygulayacak ekibin
copy&paste ötesine geçip geçemediğine bakmak önemli
· Eğer log kaynağı çeşitliliği yok ise çok kapsamlı
kurallar yazamazsınız. Bunun için de proje aşamasında log kaynaklarının mümkün
olduğunca çeşitlendirilmesi lazım.
Sıradan
bir SIEM projesinde eğer son kullanıcı süreci yönetmez ve SIEM çözüm ortağına
bırakırsa %85 log toplama ve raporlama safhasında proje bitiyor. Çok az proje
Alarm kısmına geçiyor ve çok çok az firma korelasyon adımını devreye alıyor.
Çoğu zaman çalıştığınız
iş ortağının SIEM ve yazılım geliştirme konularındaki bilgi ve deneyimi ürünün
markasından çok daha önemlidir.
Son Kullanıcının Farkındalığının Azlığı
Araştırmalar
gösteriyor ki global ve çeşitli listelerde lider olarak gösterilen ürünlerde
bile hazır gelen kuralların olduğu gibi kullanılması oranı sadece %3. Dolayısı
ile son kullanıcıların elinde senaryolar kısmında verdiğimize benzer
olabildiğince çok sayıda senaryo olmalı ve bunları canlı olarak demoda test
etmeli. SIEM çözümlerinden tam verim
almada iş biraz da son kullanıcıya düşüyor. Doğru soruları sorabilmesi lazım.
Bunun için de literatürü taraması gerekiyor. SIEM, SOC, SOME konularında
literatür çok geniş. Buna vakit ayırmak lazım. Bir word programı kullanmıyorsunuz,
dolayısı ile kur ve unut u unutun. Ülkemizde kritik siber güvenlik ürünleri
uygulamalarında itibar edilen yöntemlerden biri olan şu listede var mı, şurada
çok satmış mı yöntemi sonunda o listelerde olan veya çok satanlar listesinde
olan çözümlere milyonlarca (belki on milyonlarca) para harcamış ve
onlarca/yüzlerce IT ekibi olan banka/holding vb.. de bile fayda üretemiyor.
Önemli olan uygulamanın getireceği fayda. O da hem uygulayan hem de yöneten
ekibe(Son kullanıcı) bağlı. Bazı SIEM ürünleri Türkiye'de
bayileri adına OEM lisanslar ile müşterilere teklif ediliyor; bu durumda ürün
size değil bayiye lisanslanmış oluyor. Yıllar boyunca ürün desteğini ve
yenilemesini sadece ilk alımı yaptığınız bu bayiden satın alabiliyorsunuz,
üreticiye çağrı açmaya kalksanız üretici sizi tanımıyor (OEM lisans verdiği
bayiyi biliyor sadece). Alırken mutlaka lisansın kalıcı (perpetual) lisans
olduğundan ve firmanız/kuruluşunuz adına olduğundan emin olmalısınız.[6]. SIEM projelerinin
büyük çoğunluğu neden fail ediyor? Cevap basit: Kimse ne yaptığını aslında
bilmiyor... Herkes 'diğerleri' alıyor diye SIEM alıyor. [7]
Demo/PoC süreçleri
Maalesef
son kullanıcının çok fazla vakti olmuyor dolayısı ile bazen 2-3
ay süren bir PoC/Demo sürecinde toplasan 1 hafta bile ürüne tam konsantre
olamıyor. Genelde ben şunları istiyorum
demek yerine bana ne anlatıyorsun bir dinleyeyim şeklinde demo şekilleniyor.
Böylece de herkes bir şeyler anlatıyor ve kafa karışıyor.
Hızlıca ürünün yeteneklerini
anlaması için kestirme yöntemler geliştirmesi lazım. Bunun için önerilecek
adımlar.
· Ürün dokümanları
· Global teknolojilerle paralellik
· Demoda canlı alarm/korelasyon denemeleri
Ürün dokümanları
Ürünün alarm ve/veya
korelasyon özelliklerini anlamak için ilk bakılacak yer ürün dokümanlarıdır. Dokümanlarında Alarm ve/veya korelasyonla
ilgili vurgu ne seviyede bakılması lazım.
Öyle
ürünler var ki Web sayfasındaki ürün dokümanında raporlama, log arama motoru
kısımları devamlı güncellenirken alarm modülü kısmı güncellenmiyor ve ürünün
aktif ara yüzleri ile dokümandaki ara yüzler arasında sürüm farkı var. Ara
yüzler bile farklı (Demek ki aktif kullanıcılarının Alarm talebi olmuyor).
Global teknolojilerle paralellik
Ürünün global
standart/yöntem ve buluşlarla ne kadar uyumlu (Buna yoğurt yiyiş demek lazım)
olduğunu tespit etmek lazım. Aslında sadece log arama motoru olup SIEM
yeteneklerine sahibim diyen çok çeşitli ürünler var.
Global trendler dışında
fayda ve avantajlarını ispat etmeden hatta açıklama bile gereği duymadan sadece
kendi kullandığı operatörleri siber güvenlikle ilgili popüler kelimelerden
seçerek kullanan ve bunu yaparken daha ziyade pazarlama motivasyonu ön plana
çıkan ürünler var. Örnek olarak belirli bir zaman dilimi içerisinde belirli bir sayıdan fazla
bir olayın meydana gelmesine davranışsal analiz (BEHAVIOR) diyenler, PREDICT adlı bir operatör ile ML
veya UEBA kelimelerine benzerlik yakalamaya çalışanlar gibi, herhangi bir nosql/elastic
sorgusu yapabilmeye security analiytcs diyenler gibi.
Demoda canlı alarm/korelasyon
denemeleri
Üreticinin demodaki
yaklaşımı aslında ürünün yeteneklerini anlama açısından kolaylık sağlar. Üretici
demoyu log toplama ve raporlama üzerine bina ediyor ve alarm/korelasyon
konusuna yüzeysel giriş yapıp demoyu sonlandırıyor ise tespit odaklı bir proje
olmayacaktır.
Aynı ankette kullanıcıların %80 den fazlasının SIEM ürününü
Log toplama için kullandığını söylüyor. Beklenti azaltılırsa memnuniyetin
arttığını gösteren bir ilişki. SIEM satın alıp mutlu olduğunu söyleyen birçok
firma var ama çoğu SIEM'i SIEM gibi kullanmıyor
Ayrıca
son kullanıcı tehdit istihbaratı gibi önemli konulara da vakit ayrılmalı:
1- İstihbarat kaynakları ne kadar çeşitli, kaç adet
farklı veri kaynağı var?,
2- Toplamda ne kadar IP, Domain takipte, bunları şeffaf
olarak görebilmek, listeleyebilmek, yönetebilmek ve gerektiğinde kontrol
edebilmek hem şeffaflık hem de kontrol açısından önemli
3- Gerçek zamanlı olarak bu veriler kullanılabiliyor mu?
Yoksa sadece raporlama amaçlı mı? Burada da kritik olan anında aksiyon
alabilmek. Örnek olarak Cryptolocker saldırısı yapan site olarak etiketlenmiş
bir site ile ilgili trafikten hemen haberdar olmakla 5 dakika sonra olmak
arasındaki fark verileri şifreletmekle kurtarmak arasındaki fark aslında
SENARYOLAR
· Bir kullanıcı 80 portundan X adresine erişim yaptıktan
sonra 15 dakika içerisinde aynı kullanıcı Y mail adresine mail atarsa ve bu
pattern 30 dakika içerisinde 1 den fazla kullanıcıda görülürse uyar,
· Kullanıcıların son 1 ay içinde başarısız oturum açma
profilini çıkarın. Örnek Ertugrul.Akbas A makinasından x,y,z makinalarına ve B
makinasından s,t,u makinasına gibi ve bunu referans noktası olarak alın ve bu
makinalar dışında bir makinadan->makinaya başarısız oturum oluştururlarsa
uyar şeklinde bir alarm oluşturun. Ama eger SuspiciousUserActivities listesinde
veri varsa bunu normalden profilden çıkararak profili güncelleyin.
· VPN yapan bir kullanıcı eğer son 1 ayda hiç
bulunmadığı bir lokasyondan VPN yaptıysa ve bu VPN kullanıcısı VPN yaptıktan
sonra 20 dakika içinde 100 MB dan fazla upload yaptı ise ve 3 gün boyunca veya
daha fazla bu işlemleri tekrar etti ise uyar
· Son 10-15 gün, her saat dilimi için trafiğin boyutu
hesaplanıp bir normal/baseline çıkarılıp, belli zamanlarda o zaman dilimlerinin
karakteristiğine uygun olmayan(i.e.,+/-%30) trafik oluşursa uyar,
· Mesai saatleri içerisinde hiç login olmadığı bir
sunucuya sadece mesai sonrası login olan olursa ve bunu 3 gün veya daha fazla
arka arkaya tekrarlarsa uyar,
· Peer to peer detection için sabit bir kaynak IP ve
sabit bir kaynak porttan farklı hedef ip ve portlara UDP ile 1 dakikada 5 den
fazla SENT/RECEIVED verisi 0 dan büyük (Genelde paket boyutu da aynı olur)
trafik olursa uyar,
· Eğer sisteme yeni bir kullanıcı eklendikten sonra 15
dk içerisinde xp_cmdshell stored procedure u devreye alınırsa uyar,
· Conficker solucan aktivitelerinin tespiti için aynı
kullanıcı için "A user account was locked out." mesajı aldıktan sonra
aynı kullanıcı için 5 dakikada 50 tane "Kerberos pre-authentication
failed" mesajı oluşursa uyar,
· Bir prosess çalıştırıldıktan sonra 5 dakika içeresinde
aynı makinada erişilen aynı dosyalar 20 dakika içerisinde 1 den fazla makinada
aynı process ve aynı dosya şeklinde ve aynı zaman dilimlerinde (process sonra 5
dakika içinde dosya gibi) gözleniyorsa uyar.
· net.exe, ipconfig.exe, whoami.exe, nbtstat.exe
programlarının 15 dakikada 5 den fazla çalışması durumunda bu processlerin
parent processine bak ve iexplorer.exe,notepad.exe gibi anormal ise uyar,
· VPN yapan bir kullanıcının erişim yaptığı bir dosyaya
VPN bağlantısı açık kaldığı süre içerisinde aynı kullanıcı adı ile iç ağdan da
bir erişim olursa uyar,
· Ağınızda güvenli olması gereken kritik processlerle
(winlogon.exe, svchost.exe, explorer.exe, lsm.exe, lsass.exe, csrss.exe,
taskhost.exe, wininit.exe, smss.exe, smsvchost.exe) isim benzerliği açısından
yanıltıcı olabilecek (insan gözü tarafından aynıymış gibi algılanabilecek)
processler ayağa kalkarsa ve bu ayağa kalkan processler izin verilen processler
içerisinde değil ise uyar,
· Tehdit İstihbaratı tarafından tehlikeli olarak
listelenen bir domainden bir trafik oluşmuş ve daha sonra başka bir makinadan bu
makinaya başarılı oturum açılırsa uyar,
· Birisi Networkünüzde DHCP serverı açtıysa ya da farklı
bir gateway yayın yapıyorsa, bunu bulmak için: protokolü UDP olan hedef portu
67 olan içeriden dışarıya veya içeriden dışarıya yönelen ve hedef IP si kayıtlı
DHCP sunucular listesinde olmayan bir trafik olursa uyar,
· Creation / deletion of the same account in a short
time period
· Birisi VPN yapınca uyar,
· VPN yapan kullanıcı 15 dakikadır RDP yapmadı ise uyar,
· Aynı dış IP den birbirinden farklı iç IP lere ve
birbirinden farklı portlara 15 dakikada 100 den fazla paket bloklanıyor ve daha
sonra 1 saat içinde bu bloklanan iç IP lerin TAMAMINDA yeni bir process ayağa
kalkıyorsa uyar,
· Office macro malware yakalama korelasyonu: EventCode=1
(Process create), Image değeri explorer.exe veya svchost.exe ile biterken
ParentProcess excel.exe yada winword.exe'ise (Office belgesinden explorer.exe
yada svchost.exe ismiyle child process oluşması durumunda uyar.
FALSE POZİTİFLER
SIEM IN GERÇEKLERİ
SIEM
çözümünün faydalarını azaltan önemli bir etken false pozitifler. Sistem
yöneticileri bu false pozitiflerden bıktığı için ürünü Log yönetimi şekline
indirgeyip kullanmaktalar. Bu handikapı elemine edebilmek için yine ürünün
teknik kabiliyetleri önem kazanmakta. SIEM ürününü ürettiği false pozitifleri azaltmak
için örnek bir senaryo:
Genelde
15 dakikada 3 veya daha fazla başarısız oturum açan olursa bayrak kaldır
şeklindeki klasik bir alarm vardır. Bunun gerçekten şifreyi unutup arka arkaya
yanlış şifre girilmesini yakalama ihtimali de mevcuttur. Bunu korelasyona
çevirerek false pozitifleri azaltabiliriz. Şöyle: Eğer kullanıcı başarısız
oturum olayına sebep oldu ve sonraki 5 dakika içerisinde bunu tekrar etmedi ama
5. dakika ile 10. dakika arasında tekrar bir adet oluşturdu ve yine bir 5-10
dakika bekledi ve sonra tekrar oluşturdu. Ayrıca senaryonun karakteristiği
itibari ile de şüpheli bir işlemdir.
Referanslar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)