Bu Blogda Ara

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Önce Alimler, Entelektüeller ve Münevverler

“Ümmetimden iki sınıf var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer: âmirler / yöneticiler ve fâkihler.”(Kenzu’l-ummal, 6/30), (İhya, 1/13)


Entelektüel, Edward Said'in ifadesiyle topluma yabancı, marjinal bir kişiliği temsil eder. Bu yabancılık ve marjinallik aslında geniş yığınları tutsak alan düşünce kalıplarına mesafeli olabilme anlamında bir seçkinlik olarak da ifadelendirilebilir. Gerçekten de entelektüel; yığınların inançlarına, kanaatlerine, düşüncelerine tabi olmamak anlamında seçkin bir insandır.

Toplumda cesur, adil, ahlaklı, uluslararası hukuka saygılı, insan haklarına en ziyade duyarlı, bulunduğu toplumda kabul gören insanlar, öne çıkanlar - münevverler, entelektüeller ve alimler- bitince, azalınca veya bozulunca toplum da bozulur.


Bir toplumun münevver, entelektüel ve alim olarak nitelediği insanlar bir konuyu değerlendirirken insan hakları, adalet, hukuk, toplumun gerçek faydası, gelecek nesillerin çıkarı gibi noktalardan değerlendirmekten kaçınabilir mi? Kaçınıyorsa niyeti nedir?

Bir toplumun münevver, entelektüel ve alim olarak nitelediği insanlar toplumdaki en önemli konuları değerlendirirken bunu global manada değerlendiremiyor veya bundan herhangi bir sebepten kaçınıyor ise, dünyanın ne dediğine , ne yorum yaptığına bakmayı akıl bile edemiyor veya bile isteye bu gerçeklerden, yorumlardan uzak duruyor ve ABD, İngiltere, Hollanda, Brezilya, Bosna Hersek, G.Afrika, Japonya, AIHM, BM gibi  dünyanın her çeşit dinine, eğitim durumuna, coğrafyasına, ekonomik seviyesine, kültürüne, hukuk sistemine, adalet anlayışına sahip toplulukların tamamının ortak fikrine ters fikre çanak tutuyorsa niyeti nedir? Yaşadığı topluma bir şey verebilir mi?

Bir toplumun münevver, entelektüel ve alim olarak nitelediği insanlar bir tweet atarken İngilizce tweet de savunduğu fikrin tam tersini de Türkçe attığı tweet de savunuyorsa niyeti nedir?


Herkesin her konuda hemfikir olması toplumlar için faydalı mıdır? Zararlı mıdır?



Entelektüel her zaman ya daha zayıf olanların, daha az temsil edilen, unutulan veya umursanmayanların ya da daha güçlü olanların yanında yer alma seçenekleriyle karşı karşıyadır.

Örnek vermek gerekirse: Tweeterde milyonlarca takipçisi olan, televizyonlarda fikrine danışılan, değişik mecralarda boy gösteren bir çevrecinin ABD, İngiltere, Hollanda, Finlandiya, Brezilya, Bosna Hersek, G.Afrika, Japonya,Almanya da siyasiler, kurumlar, halk ne düşünüyor diye merak etmez mi? Bu toplumlar çevreyi korumak için ne çeşit kanunlar çıkarıyor, önlemler alıyor ise onları kendi toplumunda uygun bir şekilde uygulamak istemez ve dile getirmez mi?  Dile getirdiklerinde ise güç ne der diye filtreler mi? Suya sabuna dokunmayanları mı dile getirir yoksa hepsini mi?

Başka bir örnek vermek gerekirse: Tweeterde milyonlarca takipçisi olan, televizyonlarda fikrine danışılan, değişik mecralarda boy gösteren ve profesyonel olarak adaleti yerine getirmeye çalışan bir avukat veya hukukçu aynı delil, doküman ve veriyle kendi ülkesindeki mahkemelerin verdiği karar ile ABD, İngiltere, Hollanda, Finlandiya, Brezilya, Bosna Hersek, G.Afrika, Japonya,Almanya, AIHM, BM nin verdiği karar tamamen zıt ise bunu merak etmez mi? Araştırmaz mı? Sorgulamaz mı? Yaymaz mı? Araştırdıklarını ise güç ne der diye filtreler mi? Suya sabuna dokunmayanları mı dile getirir, araştırır yoksa hepsini mi?

Adil olmak ile Kanuni olmak aynı şey değildir. Kanuni olmak GÜÇ ile alakalıdır adalet ile ilgili  değildir.  //Prof. Özgür Demirtaş

Yine örnek vermek gerekirse: Tweeterde milyonlarca takipçisi olan, televizyonlarda fikrine danışılan, değişik mecralarda boy gösteren bir ekonomist aynı verilere bakıp değerlendiren  ABD, İngiltere, Hollanda, Finlandiya, Brezilya, Bosna Hersek, G.Afrika, Japonya, Almanya ekonomistlerinin yorumlarını, çıktılarını dikkate alıp, ulusal gündeme taşır mı? Taşımaz mı?

Diğer bir örnek ise: Tweeterde milyonlarca takipçisi olan, televizyonlarda fikrine danışılan, değişik mecralarda boy gösteren, cilt cilt kitapları olan ilahiyatçılar İslamın temel prensipleri, peygamberimizin veda haccındaki emirleri değişik amalarla ayaklar altına alırken konuşmalı mı? Susmalı mı? Görmezden mi gelmeli? Veya desteklemeli mi?

Entelektüel mümkün olduğunca geniş bir halk kesimine seslenir (onları küçümsemez), bu kesim onun doğal muhatabıdır. Carey'nin dediği gibi, bir bütün olarak kitle toplumu değildir entelektüelin meselesi; kamuoyunu (bu yüzyılın başlarında allame Walter Lippman'ın tarif ettiği şekillerde) biçimlendiren, onu konformistleştiren, iktidardaki bir avuç çokbilmişe güvenmeye teşvik eden uzmanlar, eş-dost grupları, profesyoneller, düzen adamlarıdır. Düzenin adamları belli çıkarları gözetirler, oysa entelektüeller şovenist milliyetçiliği, şirketleşmiş düşünce müsveddelerini ve sınıfsal, ırksal ve cinsel imtiyazları sorgulayan kişiler olmalıdırlar. Çoğunlukla başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören, yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz dilin ve milliyetin sağladığı ucuz kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmek demektir evrensellik. Aynı zamanda dış politika, toplumsal politika gibi meseleler söz konusu olduğunda insan davranışları için tek bir standart arama ve buna uyma çabası demektir. Sözgelimi bir düşmanın durup dururken bir şiddet eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz. Hepimiz bir toplumda yaşıyoruz; kendi dili, geleneği ve tarihi olan bir milliyetin mensuplarıyız. Entelektüeller bu fiili durumların ne ölçüde kölesi, ne ölçüde düşmanıdırlar? Aynı şey entelektüellerin kurumlarla (akademi, mesleki örgüt) ve zamanımızda entelijansiyayı olağanüstü ölçüde kendi saflarına katan dünyevi iktidarlarla olan ilişkisi için de geçerlidir. Sonuç, Wilfred Owen'ın belirttiği gibi, "mürekkep yalamışların, tüm halkı bir kenara itip/devlete bağlılıklarını ilan etmeleri" olmuştur. Nitekim entelektüelin asli görevi bence bu tür baskılar karşısında görece bağımsızlığını koruma arayışına girmektir. Entelektüeli sürgün ve marjinal olarak, amatör olarak, iktidara karşı hakikati söylemeye çalışan biri olarak nitelememin nedeni de budur. //Edward SAİD

"Her kanuni olan helal değildir"

Edward SAİD’ e göre “eğer entelektüel kalabalık tarafından alkışlanıyorsa ihanet içindedir”.

Büyük mütefekkir Cemil Meriç’te bu durumu şöyle aktarırdı; “yığınların mahkûm ettiği entelektüel, gerçek entelektüeldir.”

"Sükut ikrardan gelir"

Kendi inanç ve fikir dünyamızdan örnek bir alim portresini örnek vermek gerekirse Ebu Hanife verilebilir.

Zamanın halifesi suçuna ortak etmek ve aldığı adaletsiz kararlara kalkan olarak kullanmak için ona makam teklif etti. Her emir Ebu Hanife’nin onayıyla yürürlüğe girecekti. Ebu Hanife bunu kabul etmedi ve hapiste her gün kırbaçlandı. [1,2]. Abbasiler döneminde halife peygamber efendimizin soyundan gelenleri (ehl-i beyt) tecrit etti ve onlara düşmanlık  yaptı, Ebû Hanife alenen halkı ehl-i beyt'e yardıma çağırdığı için hapsedildi ve yine her gün kırbaçlatıldı [1,2] .


Vefat ettiğinde ise "Halifenin gasbettiği hiçbir yere gömülmemesini" vasiyet etmiştir. [1,2]



"ALİM BOZULURSA ALEM BOZULUR"

Referanslar
1. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/ebu-hanife-imam-i-azam
2. https://www.ihsansenocak.com/ebu-hanife/

26 Ağuston 2019 da https://medium.com/@eakbas/önce-alimler-entelektüeller-ve-münevverler-25e1a503cc9e de yayınlanmıştır.

4 Ağustos 2019 Pazar

Adalet, Ahlak ve Bilim Olmadan Hiç Bir Şey Olmaz

Dünyaya maddi ve manevi önder, yol gösterici olmak ve en önde olmak istiyorsak adalet, ahlak ve bilim konusunda en önde olmalıyız. Hz. Ömer'in dediği gibi "Adalet mülkün  temelidir."

Atatürk: “Adaletin olmadığı bir ülkede hiçbir şey yoktur!..”

Adaleti tesis edemeden devamını getirmemiz mümkün değil. Adaletin tesisi için ise toplumun
bunu istiyor ve içselleştirmiş olması gerekir. Bunun için insan olmak gerekir.

Alvarlı Muhammed Lütfi Efe: “Allah bizi insan ede…”

Ne kadar insan olabildiğimizi sürekli izleyebilmemiz için güzel bir kıstas var: Uğradığımız, yahut haberdar olduğumuz zülme karşı nasıl bir “ilk” duruş sergiliyoruz? Zulme karşı nasıl bir refleksler dizisine sahibiz? Ne kadar insanca, ne kadar beşerce tepki üretiyoruz? Zulme karşı duruşumuz, ne kadar “İnsan” olduğumuzun en açık göstergelerinden birisidir. //Prof. Dr. Sinan Canan

Yani gördüğümüz zulümleri amalarla görmezden geliyor veya haklı mı kılıyoruz?

İslam inancına sahip bir insanın adaletten, ahlaktan ayrılması, hele hele zulme karışması, hoş görmesi veya görmezden gelmesinin  önündeki en büyük engel, bizzat inandığı dinin kitabı olan Kuran-ı Kerim’deki açık emirlerdir. Kuran-ı Kerim bizlere her zaman adaletli olmayı, işi ehline vermeyi ve diğer insanlara “örnek” olmayı öğütler; hatta doğrudan emreder. Eğer bir Müslüman, bu emirlere aykırı hareket ettiği halde, bunu “inandığı dini korumak adına” yaptığını düşünüyorsa, burada ciddi bir kendini kandırma oyunu olduğu gayet açıktır.

Maide Sûresi’nin 8. Âyetinde Cenâb-ı Allah (cc) şöyle buyuruyor: ”Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

Ülkemizin hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasında 109'uncu sırada olmasının [1] çok az bir kesim haricinde kimsenin ana gündem maddesi olmadığı, halkın yargıya olan güveninin yüzde 38 olmasının [2] adalet ile ilgili hiçbir çağrışım yapmaması, mahkemelerimizin bazı kararlarının ABD den Japonya'ya, G. Kore'den G. Afrika'ya, Bosna Hersek'den, Finlandiya ya kadar itibar görmüyor olması adaletle ilgili durum tespiti için yeterlidir sanıyorum.

Biz de eşine istakozu kamu parası ile ısmarlayanları ahlak olarak negatif değerlendirebilecek - ki bu inandığımızı söylediğimiz dinin gereğidir -  ve efendimizin "Sen annenin evinde otursaydın bu sana verilir miydi?" tartısına göre olayları değerlendirebilecek ahlaki yapıya sahip bir toplumu inşa etmeliyiz.

Vicdan hassastır, haksız ve hukuksuzluğa asla tahammül gösteremez. Kolay kolay susmaz, susturulamaz. Cemil Meriç’in dediği gibi ancak “menfaat konuşunca vicdan susar.”

 “İnsanlar tuhaftır! Fena bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa, mutlaka en evvel, vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar” der, H. Ziya Uşaklıgil ve vicdanlar susturulduğunda, dilsiz şeytan haline gelir insanoğlu.

Ahlak inandığımızı iddia ettiğimiz dinimizin de temelidir.

Müslüman bir ülkenin dünya yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 81. sırada olması nasıl açıklanabilir? 


İslamilik Endeksi sıralamasında ilk 40'ta Müslüman ülke yok. Endeksin temel çalışma yöntemi, ülkeleri insan hakları, siyasi haklar, hukuksal ve idari konular, uluslararası ilişkiler gibi başlıklar altında Kur’an’ın önerdiği ahlaki ölçülere göre değerlendirmek. Halbuki, Müslümanlar için bugün islami olmayı tanımlayan esas unsurlar ritüellerdir yani tapınmadır. Yani en basitinden  eğer namaz kılıyorsa torpil yapmanın bir karşılığı yoktur. 

İlk emri oku olan bir dine inandığını iddia eden toplumumuz, Hz. Muhammedin  "İlim Çin' de de olsa alınız" emrine rağmen Küresel İnovasyon Endeksinde 2018 yılında 126 ülke arasında 50. sırada yer buluyor. Yine Makalelere atıf sayısında ise 239 ülke arasında 167. sıradayız.

Türkiye, teknolojik gelişmişlik açısından 82 ülke baz alınarak yapılan araştırmada, 49’uncu olurken, inovasyon, Ar-Ge ve patent gibi konularda listeye giremediği görüldü. [3]

PISA testinde 72 ülkede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılan testin sonuçlarında Türkiye okuduğunu anlamada 50. sırada yer alırken matematikte 49, fende ise 52. olmuştu.

Yani yine oku ve ilmi Çin'de olsa da alın emrini görmezden gelip ritüellere dalmışız.
İnancımızı gerçekleyemiyor ve hayata yansıtamıyoruz. İnandık, iman ettik iddiamızı ispat edemiyor ve ritüellerin arkasına saklanıyoruz. 



Referanslar
1-https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47415566
2-https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhurbaskani-yardimcisi-oktay-halkin-yargiya-olan-guveni-yuzde-38-242719h.htm
3-http://ertugrulakbas.blogspot.com/2018/12/kendi-ayagmza-sktk.html


4 Ağustos 2019 da https://medium.com/@eakbas/adalet-ahlak-ve-bilim-olmadan-hiç-bir-şey-olmaz-e3ea084b49c2 de yayınlanmıştır.