Bu Blogda Ara

19 Ekim 2024 Cumartesi

Bana Uymazdı Zaten

Uzun zamandır rüşvetin bu topraklarda bir piyango gibi görüldüğüne tanık oluyoruz. Çetin Altan, bunu yıllar önce söylediğinde belki bu kadar yaygın değildi, ama ruhu belliydi. Halk çalmayı suç değil, “şans” olarak görür hale geldi. “Bana da çıkar” diye bekleyenlerin sessizliği, aslında suçun kök salmasına en büyük katkıyı sağladı. İnsanlar adaleti değil, adaletsizlikten pay kapmayı umut ediyor. Yolsuzluk, sistemin yağlı çarkı; içinde yer bulursan yağlanırsın, bulamazsan şikâyet edersin. Aslında herkes çarkın içindedir, sadece zamanı gelmemiş olanlar sıradadır.

Her gün kötülüğe, suça, ahlaksızlığa öyle hızla alışıyoruz ki şaşırma yetimizi kaybettik. Duyduğumuz onca hikâye, buzdağının yalnızca görünen kısmı. Düşünsene; en son Murat Ağırel’in yazdığı olay, artık hayal sınırlarını bile zorlar cinsten. Bir hâkim mahkeme emanetindeki uyuşturucuyu alıp başsavcı vekili ve bir başka hâkimle adliyede âlem yapıyor, ardından cinsel ilişkiye giriyorlar. Üstelik, bu skandalı soruşturması gereken başsavcı meğer uyuşturucu baronuymuş.

Ve daha beteri, para için özel hastanelerde yeni doğmuş bebeklerin öldürüldüğü haberleri... Peki, bütün bunların sebebi ne? Bu soru önemli. Çünkü halkın adaletten, doğruluktan uzaklaşmasının ve kötülüğü normalleştirmesinin ardındaki zihniyet, çok eski bir gelenek.

Çetin Altan, 2015’te Çınar Oskay’a verdiği bir röportajda bunu özetledi: “Yolsuzluğu piyango gibi görüyorlar. 'Bana da çıkar' diyorlar. Yolsuzluğun bitmesini istemiyorlar, çünkü yolsuzluktan pay almak istiyorlar.”

Bu ülkede herkes rüşvetten şikâyet eder, ama işin gerçeği şudur: Çoğu insan, rüşvetin varlığından değil, kendisinin pay alamamış olmasından şikâyetçidir. Bunu Prof. Dr. Acar Baltaş'ın tespiti çok güzel özetliyor: “Rüşveti eleştirirler, ama aslında esas dertleri, rüşvet çarkına dahil olamamalarından kaynaklanır.”

Bu yüzden dürüstlüğün başa bela olduğunu hepimiz biliriz. Muhsin Yazıcıoğlu’nun anlattığı anekdot, Türkiye’nin gerçeğini gösterir: “Bir gün birileri bana dedi ki: Başkanım, insanlar sizin dürüstlüğünüzden bahsediyor, ama sonunda ‘Bu kadar dürüst biri iktidar olamaz’ diyorlar.” İşte mesele budur. Bu kadar dürüstsen iktidar olamazsın, çünkü herkes seni kuşku ve korkuyla izler. Dürüstlük, çıkar hesaplarıyla yönetilen bir düzende, insanların gözünde tehlikedir.

Ben, son on yılda yüzlerce yazıyla, binlerce paylaşım ve hukuki girişimle haksızlıkların peşine düştüm. İnsanlara adaleti, ahlakı ve vicdanı hatırlatmaya çalıştım. Ama sonunda ne oldu? Düşman kazandım. Gerçekleri söylediğinde, sistemi eleştirdiğinde, seni kucaklamazlar. Seni dışlarlar, seni yalnız bırakırlar.

Acar Baltaş’ın dediği gibi, sistemi eleştirmek değil, sistemden pay kapmak asıl amaç olmalıydı belki. Ama bana uymazdı. Ben, kendimi bu çarka yakıştıramam.

Adaletsizliğin kol gezdiği bir yerde, sessiz kalmak bir tercihtir. Ama ben susmamayı tercih ettim. Evet, bedeli ağır oldu. Düşmanlarım çoğaldı, yalnız kaldım. Ama doğru bildiğin yoldan dönmek, o yalnızlıktan daha ağır bir bedeldir.

Herkesin sessiz kaldığı bir dünyada, tek başına haykırmak bazen insanın en büyük zaferi olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder