Herkesin bildiği gibi toplumlar bireylerden oluşur. Birey bozulursa toplum bozulur, birey düzelmeden de toplum düzelmez. Herkes kapının önünü temizlemeli ki sokak, mahalle, ilçe, il, ülke temiz olsun.
Bozulan toplumlarda iki yüzlülük ortaya çıkar. Bireyler çok dürüst, adil, çalışkan, ahlaklı, temiz, zeki, bilgili, eğitimli, dindar olduklarını iddia ederler ama toplumda tam tersi unsurlar gözlenir.
Toplumlar bireylerden oluşur.
Bir öğretmen MEB den, çalıştığı okuldan veya diğer okullardan öğrenci avlarken,
Doktor sağlık bakanlığından hasta avlarken,
İş adamı hakkı olmayan işi almak için yapması gerekeni yaparken,
Memur işini bilirken,
İmam camiye gitmediği vakitlerde namaz kılmayı bırakmışken,
Herkes her devrin adamı iken,
Kıskançlık almış başını gitmişken,
Hiç kitap okumayan, dünyada ilk 500 e giren üniversitelerde okumayanlar her şeyi bilirken,
Adalet sistemi en kötü toplum oluşurken korkarak görmezden gelenler çoğunlukta iken,
Dünya ile rekabet etmek yerine dünyayı kötüleyenler bir toplumu oluşturuyorken.
Toplumların düzelmesi beklenemeyeceği gibi, bu tür toplumlar herkes bizim gibi olmak istiyor aslında diye diye batarlar.
burada anlattığım problemler artarak devam etmiş ve 2019 yılında dünyaya ürün satabilecek firmalar
ya Türkiye'yi terk ediyor ya da dünyada yer edinmiş Türkler Türkiye'de proje yapamıyorlar.
Türkiye kaynakları verimli kullanamadı [1].
Türkiye’de bölgesel yolcu uçağı üretimi yapılabilmesi amacıyla yapılan girişimler sonucu 2015 yılında; havacılık ve uzay teknolojilerine sahip ABD merkezli sahiplerinin Türk Eren ve Fatih Özmen çiftinin olduğu Sierra Nevada Corporation şirketi öne çıkmıştı. Türkiye’nin de motivasyonuyla SNC kendini ispatlamış ve çok sayıda ülkede uçuş sertifikası olan ve geçmişte ve o dönemde çok sayıda havayolu şirketi tarafından kullanılan Dornier 328 uçağının bütün haklarını satın almıştı.
SNC ve o dönemki Savunma Sanayii Müsteşarlığı (Savunma Sanayii Başkanlığı) bir protokol imzalayarak Türkiye’de üretim yapılacağını duyurmuş, uçağın adının da TR 328 olacağı bir jet bir de turboprop olmak üzere iki versiyonlu olarak D328’in geliştirilerek üretileceğini açıkladı. Bu uçakların ilk uçuş tarihi olarak da 2019 verildi. Aynı zamanda 70-90 yolcu sınıfında bir TRJ628 uçağının da geliştirilerek Türkiye’de üretileceği duyuruldu. Üretim için SNC, “TRJet” isimli bir şirket kurdu. D328’in hakları bu şirkette bulunuyor.
TRJ328 ve TRJ628’in çizim ve modelleri bu süreçte çeşitli etkinlik ve fuarlarda da SNC ve SSM tarafından sergilenmişti [2].
Ama bu proje iptal edildi ve SNC “MERKEL’İN DESTEĞİYLE ALMANYA’DA ÜRETİM” yapacak [2].
Türkiye’den pek çok şirket ABD, İngiltere, AB, Bosna Hersek, Estonya’ya kadar uzanan geniş bir yelpazede ülkelere gidiyorlar, en azından merkezini taşıyor veya şube açıyor [3].
Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyada başka hiçbir ülkenin sağlamadığı AR-GE destek ve teşviklerini veriyor ama dünyada başarılı olmak isteyen şirketlerin de, kişilerin de gözü dışarıda [3].
Türkiye'de kalanlar ise ahbap-çavuş ekonomisi içerisinde ehliyetine göre değil kimi tanıdığı, kimi gördüğüne göre ticaret yapmayı tercih ettiği için içerideki pazardan milyonlarca, hatta bazıları yüz milyonlarca dolar ciro elde etmiş olmalarına rağmen bu finansal avantajı dünyada rekabette avantaja çevirememekte ve Türkiye'ye sıkışıp kalmaktadır. Neden Türkiye'ye sıkışıp kaldı dedim?
Türkiye Dünya yolsuzluk endeksinde 41 puan alarak 78. oldu. 2012'de 49 puan, 2013'te 50 puan, 2014'de 45 puan , 2015'te 42 puan, 2016 da 41 puan ve 2017 de 40 puan almıştı [1].
‘2018 İslamilik Endeksi’: Yeni Zelanda birinci, Türkiye 95'inci sırada [2].
Hukukun Üstünlüğü Endeksi: Türkiye 126 ülke arasında 109'uncu sırada [3].
Küresel Barış Endeksi: Türkiye 3 sıra geriledi, 163 ülke arasında 152. sırada [4].
BM Kalkınma Programı’nın İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye 64'üncü sırada yer aldı. Norveç’in ilk sırada yer aldı [5].
OECD’nin 11 ayrı kriter aracılığıyla 38 ülkede “iyi yaşam” seviyelerini ölçtüğü “Daha İyi Yaşam” endeksi geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Türkiye 38 ülke içinde 36. sırada[6].
Ekonomik Özgürlük Endeksi’nin 2019 raporuna göre, Türkiye 180 ülke arasında 68’inci oldu. [7].
İlk emri oku olan bir dinin mensupları, “ilim Çin’de de olsa alın” emrine muhatap insanların toplumunda dünyada ilk 500 e üniversite sokamıyoruz. PISA testinde durumumuz ortada[9].
Global dünya aslında bir köy. Hiç kimse, hiçbir ülke veya millet kendi başına ayakta kalamaz. Dünya söyleyecek sözümüz, gösterecek iyi yüzümüzün olması lazım. Aksi durumda hem yaratılma sebebimize aykırı hareket etmiş olur, hem de dünyaya fayda sağlamadan, sadece dünyadan alıp,tüketip giden, insanlık adına hiçbir faydası olmayan yaratılmışlar olarak dünyayı terk ederiz.
Aslında pek çok durumda dünyayı ikna etmek zorunda kalıyoruz [1]. Ama sanki bunu yapmıyormuşuz gibi adalet, insan hakları, hukuk, eğitim gibi konularda dünyayı dikkate almadığımız gibi bazılarımız “onlar düşman”,”onlar Gavur! bizi sevmez” gibi sloganlarla dikkate alanları da çeşitli yöntemlerle yıldırma peşinde.
Dünyayı en önce ikna etmemiz gereken konular ayrıca memleketimiz adına en önemli yapısal reformlardır. Nedir Bunlar? Neredeyse aklı başında ve tarafsız herkesin kabul ettiği konular.
Hukukun üstünlüğü
Adalet
İnsan hakları
Eğitim
Ekonomik gelişmişlik de bunların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyanın en iyi ekonomistlerinden biri olan Daron Acemoğlu ekonomik gelişmişlik için hukuk ve demokrasi diyor [2].
Türkiye olarak dünyadan kopamayız. Hiçbir ülke veya topluluk da dünya’dan kopmaz.
Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren makalesinde “ Bence hukuk gibi bazı alanların saygınlığının sadece kendi tabanlarımız değil, tüm vatandaşlar nezdinde korunması hayati bir mesele.” [3] dediğinin daha ötesinde bence
Hukukun üstünlüğü
Adalet
İnsan hakları
Eğitim
konularında saygınlığın bütün dünya nezdinde korunması hayati mesele.
Eğitim konusu yılların kanayan yarası ve durum aşağıda.
Bunlar olmayınca hiçbir şey olmuyor. Prof. Dr. Emre Alkın da yapılması gereken reformları aynı şekilde sıralıyor ve iş dünyasına şu soruları soruyor [4]:
Çok mu adaletten memnunsunuz?
Hak ve özgürlükler konusunda ülkemiz çok mu rahat?
Eğitim seviyesi ne durumda?
Bu durumdan çok mu memnunsunuz?
Tabi bu soruların muhatabı olan kesim dünyaya kendini ispat edecek projeler yapmakla ne kadar ilgileniyor? İş dünyasının iş yapış tarzı nedir?
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2018 Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 78. sırada yer alan Türkiye “demokrasi geleneği bulunmayan ülkelerle” aynı kategoride değerlendirildi. [5,6]
Pek çok ekonomistin hemfikir olduğu ekonomi sonuçtur ilkesinden hareketle dünyaya hem fayda, hem de insan olarak kendimizi kabul ettirmeliyiz. Dünya gelişmişlik endeksinde 189 ülke arasında 64 üncü olarak [7] kime rol model, örnek olabiliriz?
Prof. Dr. Emre Alkın’ın iş dünyasına sorduğu bu soruları gazeteciler, akademik camia, medya, yazar-çizerlere de sorduğunu zannediyorum.
Hepimizin hemfikir olduğunu sandığım insan olmanın ihale, iş, maaş kaygısı veya daha fazla kazanma, makam mansıp sahibi olma gibi şeylere feda edilemeyeceği gerçeğidir. İyi insan gördüğü kötülüğe eliyle, olmazsa diliyle düzeltmeli [14].
Bu konuda dinimizin emirleri de kesindir. “Kötü bir durum görür. Orada Allah için bir söz söylemesi lâzımdır. Fakat o, bir şey demez. Allah ona kıyamet günü ‘Şöyle şöyle demene engel olan neydi?’ der. O kimse, ‘İnsanlardan korktum’ deyince, Cenâb-ı Hak buyurur: “Asıl Benden korkman gerekmez miydi?” [15].
Robert de Niro nin tepkisi hatırlayın[13]. Toplumlar beğenmedikleri şeylere tepki verebilmeli, her kötülüğü aş ile, iş ile yumuşatıp sineye çekip sukut etmemeli. Sukut ikrardan gelir [16].
Yazar, kişisel gelişim ve başarı uzmanı Mümin Sekman ın tespiti ile [8]
“Vasatlık Türkiye’nin talihsiz bir saplantısına dönüştü”
“Bazıları için ise mesele açlık değil, bambaşka bir şey. Dünyayı kazanmak için ruhunu satmak, tümüyle gönüllü, hemen hemen de ittifakla yapılan bir eylem” John Steinbeck
En büyük problem ise bunları konuşmanın bile toplumun bazı kesimlerinde değişik suç kategorilerine girmesi. Bu değişik zamanlarda dünyanın çeşitli yerlerinde görülen bir durum, buna toplumun destek vermesi ise az görüleni.
Kitlesel olarak ahlakı terk eden ve kötülüğe sessiz kalan toplumların dünyaya rol model olma şansı olmadığını herkes bilir.
George Orwell der ki “Rüşvetçi politikaları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değil, suç ortağıdır.”
Mahfi Eğilmez’in dediği gibi “ Kişiler kendi kısa vadeli çıkarları uğruna hukukun üstünlüğüne boş veriyorsa o ülkede yapısal reform yapılamaz”
Türkiye dünyada lider olmak istiyorsa dünyayı adalet, hukuk, insanı hakları ve eğitim gibi temel konularda ikna etmek ve geçmek zorunda. BM, AIHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), ABD, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi dünyaya bu konularda referans olan ülkelerin Türkiye ve Türkiye’de yaşananlar ile ilgili aldığı kararları Türkiye gündemine bile sokmayarak bu makası kapatamayız. Onları; işimiz düştüğünde ikna etmek, hoşumuza gitmeyen bir şey olduğunda “onlar düşman”,”onlar gavur! bizi sevmez”, “onlar bize düşman” , “onlar Hristiyan” gibi sloganlarla yok saymak ne kadar mantıklı?, ne kadar gerçekçi? ve ne kadar ikna edici?. Batının, ABD ve Avrupa’nın iki yüzü vardır. İyi yüzü ve kötü yüzü. Batı veya ABD nin kötü yüzüne bakarak kötü yapmayı tercih etmememiz gerekir, Batı ve ABD’nin iyi yüzüne mesajlarımızı ulaştırabilmemiz gerekir. Y.Zelanda örneğini unutmayalım.
Dünya’ya verilen mesajların arkasını gerçekten aklı ve vicdanı olan herkese hitap eder şekilde doldurmalıyız ki taş yerinde ağır olsun. Kendimizi dünyadan soyutlayamayacağımız gibi dünyayı okumayı ve anlamayı gereksiz ve önemsiz sayamayız.
Batı tümden kötüdür, düşmandır. ABD tümden kötüdür, düşmandır ile dünya ile entegre olmak mümkün değildir.
Aynı şekilde birçok batılı da batı toplumunun kötü tarafı ile yüzleşmekte ve sorgulamakta, eleştirmekte ve değiştirmek ve gün yüzüne çıkarmak için elinden geleni yapmaktadır [9].
Mahfi Eğilmez’in dediği gibi “ Kişiler kendi kısa vadeli çıkarları uğruna hukukun üstünlüğüne boş veriyorsa o ülkede yapısal reform yapılamaz”. Tarihimiz gerçek Müslüman alimlerin hukuka sıkı sıkı sarıldıkları anekdotlarla doludur.
Haçlılara karşı verdiği savaşlarla ünlü melik Baybars, aslında samimi bir müslümandı. Bu Kıpçak asıllı Türk sultanı, Moğolların Suriye’ye saldırdığı sıralarda halkın münbit topraklarını, bahçelerini hâzineye katmak istemiş, bunun için de Suriyeli âlimlerin fetvasına başvurmuştu. Bazı âlimler korktukları için,
bazıları dünyalık elde etmek için sultanın istediği fetvâyı vermişti. Baybars Nevevî’den de fetva istemiş, fakat bu uygulamanın haksızlık olduğuna inanan Nevevî fetvâ vermeye yanaşmamıştı.
Anlatıldığına göre Sultan’ın bu konudaki ısrarları üzerine Nevevî ona şunları söylemişti:
— İyi biliyorum ki, sen bir zamanlar Emîr Bunduktâr’ın kölesiydin. Hiçbir şeyin yokken Allah lütfedip seni melik yaptı. Duyduğuma göre sarayında, eğerlerinin kayışları altından mâmul bin kölen, çeşit çeşit zinet eşyalarına sahip iki yüz câriyen varmış. Bütün bunları onlardan alıp savaş hazırlığı için kullandığın hâlde devlet hâzinesi yetersiz kalırsa, halkın malına el koyman için o zaman sana fetvâ
veririm. Daha sonra Suriyelilere yüklenen savaş vergilerinin ağırlığından söz ederek bu vergilerin kaldırılmasını, müderrislerin maaşlarının azaltılmasını istedi.
Nevevî’nin bu pervâsız sözlerine ve istediği fetvâyı vermemesine çok kızan melik:
— Şehrimden çık git! dedi.
Nevevî:
— Baş üstüne! diyerek Dımaşk’ı terk etti ve Nevâ’ya gitti.
Nevevî huzurundan çıkınca sultan Baybars onun vazifesine son verilmesini ve maaşının kesilmesini emretti. Adamları ona Nevevî’nin bir vazifesi bulunmadığını, dolayısıyla maaş da almadığını, söylediler. Bunun üzerine Baybars:
— Öyleyse ne ile geçiniyor? diye sordu.
— Babasının gönderdikleriyle, dediler. [10,11,12]
Fatih Sultan Mehmet söylüyor.
ABD eski Başkanı Bill Clinton da, Müslüman toplulukların liderleriyle yaptığı bir Ramazan Bayramı kutlaması toplantısında, “Dünyada dört kişiden birisi Müslüman. Kur’ân’ın beni en etkileyen, ‘Ben sizi millet millet, kabile kabile yarattım, tâ ki, birbirinizle tanışasınız, yardımlaşasınız’ âyetidir. Birlik noktalarımız var” sözü de hayatî önem taşıyor. Dolayısı ile bizim gibi düşünmeyenleri islam bile olsa düşman kabul etmekle gidilecek yol yok. Bütün dünya ile entegre olmak ve onlara örnek olmak, maddi ve manevi umut olmak haricinde bir hedefimiz olmamalı.
Bu memlekette dürüst olmanın,doğruyu söyleyip,yanlışı dile getirmenin ağır bir bedeli var.İşte o bedel bizim başımızın tâcıdır. //Muhsin Yazıcıoğlu
Çok açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların yardımı olmaz, ama acı gerçekler bir ilâç olabilir. Batı çöküntü içinde ya da dejenere olmuş değil. Kendi kendini kandıran komünizmin ‘çürümüş Batı’ propagandası, bunu acı bir şekilde ödedi. Batı çürümüş değil. Güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. Batı’da insan haklarının düzeyi yüksek ve fakirler ile sakatlara toplumsal yardım iyi örgütlenmiş durumda. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Onların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. İslâm en iyisi, ama biz en iyisi değiliz. Bunlar iki farklı şey ve her zaman onları karıştırıyoruz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’ân bize bunu emretmiyor mu; ‘Hayırlı işlerde yarışınız.’”// Aliya İZZETBEGOVİÇ
İnsan nasıl insana olur da faydalı olur? İnsan bu aleme ilim ve vasıtasıyla mükemmelleşmek için gelmiştir. Bu sözün devamı cennete layık olmak için hazırlanmak şeklinde metafizik bir şekilde de devam edebilir. İnsanları yaratan yüce yaratıcı diyor ki:
“Ey Muhammed de ki: Çalışınız! Çalışmalarınızı muhakkak Allah, Resulü ve müminler görüp değerlendireceklerdir [1]
Faydalı olmak veya kişisel üretim nedir? Oscar Wilde der ki “Hayatın amacı kişisel gelişimdir. Hepimizin burada bulunmasının amacı, kendi doğasının en iyi şekilde farkına varabilmesidir”.
Faydalı olabilmek ve üretebilmek için kendi doğanızı ve yeteneklerinizi açığa çıkarmanız gerekir. Evren başkalaşım ve değişim kanununa tabidir. İnsan dönüşümle mükemmelleşebilir ve olgunlaşabilir.
“Erkek ve kadından her kim inanmış olarak iyi işler yaparsa biz ona dünyada refah bir hayat yaşatırız ve onlara ücretlerini yaptıklarının en güzelinden öderiz.”[2]
“iki günü bir olan zarardadır” Hadisi Şerif.
Bu mükemmelleşme süreci konfor alanınızda kalarak mümkün olmuyor. Neale Donald Walsch der ki “ Hayat konfor alanınızın sonunda başlar. ”
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır. Hadisi Şerif.
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır. Hadisi Şerif. [Kanada]
Faydayı çocuk büyütmek, ev almak,araba almak, yazlık almak, yüksek maaş almak gibi düşünmek mi doğrudur? Yoksa büyüttüğümüz çocuğun toplama ne verdiğine bakmak mı?
Ev almak,araba almak, yazlık almak, yüksek maaş almak bireysel amaçlar mıdır? yoksa insanlığa faydalı olmak mıdır?
Aldığı yüksek maaşı nerede kullandığı belirlemez mi faydayı? Bu maaşın çok önemli bir kısmı ile fakir çocukları okutan mı faydalıdır? Kendi çocuklarını çok lüks tatile götüren mi?
Üretmek için konfor alanınızın dışına çıkmanız lazım. Bunu becerebilmiş insanların sayısının dikkate değer olduğu toplumlar hem sosyal hem de ekonomi gibi diğer alanlarda lider toplumlardır.
Konfor alanını korumaya odaklanmış bireylerin bulundukları kurumlarda ve toplumlarda değişime sürekli olarak direnmek şeklinde ortaya çıkan bir davranış modeli vardır.
“Çoğumuz için en büyük tehlike, hedefi yukarı çekip ulaşamamakta değil, çok aşağılarda tutup ulaşmaktadır.” Michelangelo
“Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” [3]
Geriye bir şey bırakmadan, sadece tüketerek gidecek miyiz bu dünyadan?
Referanslar
Tevbe 9/105
Nahl 16/97. 138 İbrahim 14/32–34
Al-i İmran, 3/110
Bu yazı 9 Mayıs 2019 da https://medium.com/@eakbas/faydalı-i̇nsan-ve-üretim-d7da14b047b7 de yayınlanmıştır.