Bu Blogda Ara

22 Eylül 2024 Pazar

Türkiye'nin En Büyük Şanssızlığı

Türkiye’nin hukuk, adalet ve yolsuzluklara karşı mücadelede en büyük şanssızlığı, bu mücadeleyi verebilecek güce ve imkana sahip olanların çoğunun,
bu gücü sistemi iyileştirmek yerine, sistemden pay kapmak için kullanmalarıdır.
Bunun en önemli sebebi de bu kişilerin imkanları ve güçleri, çoğunlukla mevcut sistemin kendilerine sağladığı avantajlardan kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla, bu düzenden faydalananlar, ya bu bozuk yapının bir parçası haline gelir ya da sistemi temelden sarsacak derinlikte ve etkili eleştirilerden kaçınarak zarar görmemeyi tercih ederler.
Siyaset sahnesinin yolsuzluklarla anıldığı Türkiye'de, servet sahiplerinden toplumun önde gelen isimlerine kadar birçok kişi, bu yozlaşmaya sessiz kalarak sistemin bir parçası haline gelmiştir.

Ancak bu durum yalnızca servet sahipleri ve elitlerle sınırlı kalmaz. Sosyal medyada geniş kitlelere hitap eden, yüz binlerce hatta milyonlarca takipçisi olan kişiler de bu sorunun bir parçasıdır. Noam Chomsky’nin “rıza imalatı” kavramı tam da bu durumu açıklamaktadır;sistemin, medya ve iş dünyası aracılığıyla toplumu manipüle ederek, halkın rızasını nasıl ürettiğini ortaya koyar.

1. Rıza İmalatı: İktidarın Meşrulaştırılması
Noam Chomsky, "rıza imalatı" terimini kullanarak, sistemin halkın algılarını nasıl manipüle ettiğini ve kendi meşruiyetini nasıl sağladığını anlatır. Günümüzde bu süreç, yalnızca geleneksel medya üzerinden işlemez.
Twitter, LinkedIn ve Instagram gibi sosyal medya platformlarında geniş takipçi kitlesine sahip bireyler de bu "rıza imalatı" sürecine hizmet etmektedir. Gerçek bir sistem eleştirisi yerine, popülist ve sembolik düzeyde eleştiriler yaparak geniş kitlelere hitap ederler. Bu şekilde hem muhalif gibi görünür, hem de sistemin radarına takılmadan varlıklarını sürdürürler. Toplum nezdinde etkili olan, Sosyal medya ve diğer platformlarda yüzbinlerce takipçisi olanlar, derin ve esaslı eleştirilerden kaçınarak, mevcut düzenle yüzleşmektense yüzeysel bir muhalefet sergilerler. Bu da toplumsal uyanışı engelleyen en önemli faktörlerden biridir.

2. Servet Sahiplerinin ve Etkili Bireylerin Sessizliği: Çıkarcı İşbirliği
Sistemin meşruiyetini sağlamasında bir diğer önemli unsur, servet sahiplerinin ve toplumun etkili bireylerinin çıkarcı sessizliğidir.
Chomsky'nin "çıkarcı işbirliği" olarak nitelendirdiği bu durum, servet sahibi sınıfların mevcut düzenin sunduğu imtiyazlardan fayda sağladıkları için sistemin politikalarını eleştirmekten kaçınmalarını açıklar.
Bu sadece iş dünyasında değil, aynı zamanda akademi, sağlık, eğitim, hukuk gibi alanlarda da geçerlidir. Toplum üzerinde geniş etkisi olan sosyal medya kullanıcıları, iş dünyası liderleri, akademisyenler ve diğer entelektüeller, sistemin can damarlarını eleştirmektense yüzeysel eleştiriler yaparak varlıklarını sürdürürler.

Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi: “Reis yalnız adaleti değil, ahlakı da her şeyin üstünde tutar.”
Ancak bu kesimler, ahlaki sorumluluğu bir kenara bırakarak çıkarlarını korumak adına yozlaşmış sistemle işbirliği yapar ya da susarak bu çarpık yapının devamına katkı sağlar.
Nurettin Topçu’nun da belirttiği gibi, “Ahlak, insanın vicdanında başlar ve orada biter.”
Ahlaki bozulmanın temelinde, bireylerin vicdanlarından uzaklaşmaları ve menfaatlerinin peşine düşmeleri yatmaktadır. Sistemin yozlaşmasına ses çıkarmayan bu insanlar, ahlaki duruşu terk ederek kendilerini koruma refleksiyle hareket ederler.


3. Göstermelik Muhalefet: Esas Can Damarlarına Basmamak
Chomsky’nin “göstermelik muhalefet” kavramı, Türkiye’deki siyasi ve sosyal yapı üzerinde derin bir etkiye sahiptir.
Görünürde muhalefet edenler, sisteme karşı esaslı bir eleştiriden kaçınarak, sistemin temel dayanaklarına dokunmazlar.
Bu tür bir muhalefet, yüzeysel eleştirilerle yetinir ve gerçek bir sistem değişikliği talebinde bulunmaz.
Muhalefet, popülist söylemlerle geniş kitlelere hitap ederken, derinlemesine bir sistem sorgulamasından uzak durur.
Sadece siyasi aktörler değil, geniş kitleler üzerinde etkisi olan sosyal medya kullanıcıları, akademisyenler, hukukçular ve sağlık profesyonellerine kadar bütün toplumu oluşturan kitleler de bu “göstermelik muhalefet” anlayışını benimsemektedir.
LinkedIn, Twitter gibi platformlarda milyonlarca takipçisi olan kişiler, mevcut düzeni değiştirecek politikalar geliştirmekten kaçınır, yüzeysel eleştirilerle yetinirler.
Bu şekilde hem muhalif görünürler, hem de sistemin radarının dışında kalmayı başarırlar.
Toplumun geniş kesimleri bu türden yanıltıcı eleştirilerle meşgul edilerek, derin bir sistem sorgulamasından uzak tutulur.
Çetin Altan'ın dediği gibi Türk haklı için yolsuzluk ve rüşvet piyango gibidir, itirazı yoktur kenarda piyangonun kendine çıkmasını bekler.
Bu çok uzun yıllardır var olan bir toplumsal olgudur, vergisini kaçıran, çocuğunu torpille işe, okula kaydettirmeyi marifet haline getirmiş bir toplumdan beklenen de budur.
Prof. Dr. Acar Baltaş diyor ki: "Hile yapan ve kural dışına çıkan başkalarını görmek ve izlemek sosyal kabule bir örnektir. Sosyal statüsü ne kadar yüksek olursa olsun, "herkesin" küfür ettiği ortamda küfür etmek ayıp ve terbiyesizlik sayılmaz; son sınıftaki "bütün" öğrencilerin hasta olmadıkları halde rapor aldığı ortamda hasta olmadan rapor almak "sahtekarlık" sayılmaz. 
80 yıl önce Prof. Dr  Fritz Neumark'in "Negatif Seleksiyon" tespiti yaptığı bir toplumun içerisinde yaşıyoruz.

"Türkiye'de rüşvetin yaygın olduğu bilinir ve herkes bundan şikayetçidir. Ancak şikayet edenlerin büyük çoğunluğunun esas rahatsızlığı, kendilerinin de bu çarka dahil olmamasından kaynaklanır." 
Prof. Dr. Acar Baltaş

“İnsanları etkisiz ve itaatkar kılmanın kurnaz yolu, farklı görüşlere sınırlı miktarda tolerans göstermekten geçer. Ancak bir yandan da bu sınırlandırılmış alandaki tartışmaları sürekli canlı tutmak gerekir.”
—Noam Chomsky

Sistemi eleştiren, iyileştirme iddiasında, çabasında bulunanların büyük çoğunluğu  Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, AİHM, Uluslararası Adalet Divanı (Lahey) Türkiye davalarının detaylarına girip gündem yapamazlar. Danimarka (Dünya adalet endeksinde 1. sırada), Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya, G. Kore, İsveç, İsviçre, Almanya gibi hukukun en önde olduğu ülkelerde özellikle  içinde yaşadıkları ve ses çıkarmadıkları sistemin iddialarına çöpe atan binlerce hukuki kararı niye verdiğini, bunun asıl sistemin çöküşü olup olmadığını irdeleyemezler. Bunu ya çıkardan ya korkudan ya da mahalle dışı buldukları için yaparlar.

Gerçekten Türk toplumunu hukuk, adalet, ahlak ve ekonomik olarak lider hale getirmek isteyenlerin kayıplarına rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu örnektir


4. Sistemik Bozulma ve Hukukun Üstünlüğü Endeksi
Türkiye’nin sistemik bozulmasını anlamak için uluslararası endekslerdeki gerilemeye bakmak yeterlidir.
2014 yılında Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 59. sırada yer alan Türkiye, 2023 yılına gelindiğinde 148. sıraya kadar gerilemiştir.
Aynı şekilde, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde de ciddi bir düşüş yaşanmıştır; 2013 yılında 53. sırada olan Türkiye, 2023 yılında 115. sıraya düşmüştür.
Bu göstergeler, Türkiye’de adaletin ve hukukun nasıl sistematik olarak zayıfladığını gözler önüne sermektedir.

Necip Fazıl’ın ahlaka dair sözleri bu tabloyu daha da anlamlı kılar: “Ahlak, kanunlarla değil, insan ruhuyla hükmeder.”
Türkiye’de yaşanan bu bozulma, sadece hukukun değil, aynı zamanda ahlaki değerlerin de aşınması ile ilgilidir.
Nurettin Topçu'nun uyarıları ise oldukça yerinde bir özet sunar: “Ahlakın olmadığı yerde hiçbir düzen, hiçbir sistem uzun süre yaşayamaz.”
Türkiye’deki adaletsizlikler ve yolsuzluklar, ahlaki değerlerin erozyona uğradığı bir ortamda kökleşmiştir.
Ahlakın yitirildiği bir toplumda, sadece hukuk değil, toplumsal bütünlük de zarar görür.

Sonuç
Türkiye’de mevcut siyasi ve sosyal yapıyı anlamak için Noam Chomsky’nin “rıza imalatı”, “çıkarcı işbirliği” ve “göstermelik muhalefet” kavramları oldukça işlevseldir. İktidar, medya ve iş dünyası aracılığıyla toplumsal rızayı imal ederken, sosyal medya fenomenleri popülist söylemlerle sistemin devamına hizmet etmektedir. Servet sahipleri ve etkili bireyler, çıkarlarını koruma adına sisteme karşı gerçek bir eleştiri getirmezken, muhalefet yüzeysel eleştirilerle yetinmektedir.

Necip Fazıl Kısakürek ve Nurettin Topçu’nun ahlaka dair uyarıları, bu sistemik bozulmanın temelini gözler önüne sermektedir. Gerçek değişim için, ahlaki değerlere dayalı köklü bir sistem eleştirisi ve reformlar gerekmektedir. Bu değişim, sadece hukukla değil, toplumun ruhunda, vicdanında köklü bir dönüşümü de beraberinde getirmelidir. Ancak bu şekilde Türkiye, adaletin, ahlakın ve hukuk düzeninin tekrar yükseldiği bir ülke haline gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder